İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​SOSYAL KEMOTERAPİ-2

YAYINLAMA:

Bir önceki yazımızı bitirirken, kemoterapik tedâvinin alternatiflerinin neler olacağı sorusunun cevâbı olarak, bâzı okurlarım, bu alternatiflerden birinin referandumda “Evet” demek olduğunu düşündüklerini benimle paylaştılar. Fikrî paylaşımları için öncelikle teşekkür ediyorum. Ancak en iyi tedâvinin koruyucu hekimlik olduğunu hatırlatıp onlarla hemfikir olmadığımı belirtmek isterim.

16 Nisan akşamı “Evet” sonucunun çıkması, sosyal kemoterapinin bir alternatifi değildir. “Evet” sonucu, toplumsal bünyemizin sosyal kemoterapiye verdiği olumlu cevaptır. Bir başka deyişle, toplum “tedâviye cevap veriyor” demektir. Bu da, devlet ve millet olarak başta FETÖ olmak üzere, terörist gruplarının oluşturduğu şer cephesine karşı verilen mücâdelede mesâfe alındığının bir işâretidir. Bunun istikrâra kavuşması gerekir. Evet sonucu bu istikrâr için önemlidir.

Ancak 16 Nisan akşamı “Evet” sonucunun çıkması, 17 Nisan’da sosyal kemoterapinin biteceği anlamına gelmez. Bu sonuç, sosyal kemoterapinin alternatiflerinin neler olduğu önündeki perdenin biraz daha açılmasını da berâberinde getirecektir. Zîra hâkimiyetin gerçek sâhibi olan millet, toplum ağır hasta olup kemoterapiye mâruz kalmadan önce neler yapılması gerektiğini ve milleti oluşturan bireyler de sorumluluklarının neler olduğunu görecektir. Hâkimiyet ile millet arasına konulan vekâlet blokları, mümkün olan en alt seviyeye ve sayıya inecektir. Millet, elini altına koyduğu taşın ne olduğunu daha iyi görebilecektir.

Bu ahvâl ve şerâit, bâzılarının gözünü korkutabilir. Mehdi bekleme sevdâsında olup, sorumluluk altına girmek istemeyenler elbette olacaktır. “Birisi gelsin kurtarsın” ya da “Daha önceden kurtaran geri gelsin” deyip çâreyi kendi dışında aramak işin kolayıdır.

Peki ya alternatifler?

Öncelikle, kemoterapinin alternatifi, kemoterapi öncesi ve ona gerek kalmaması için söz konusudur. Dolayısıyla bu alternatif, gelecekte başka bir sosyal kemoterapiye gerek kalmaması içindir.

Tıbbî kemoterapinin en etkili alternatifi, kanserli hücrelerin bünyede tutunması engellemek olduğu için, sosyal kemoterapinin genel anlamda alternatifi, kanserli yapılanmalara karşı toplumsal bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve bunu muhafaza etmektir. Bunun birinci şartı, çârenin mehdi benzeri kurtarıcılarda değil, sorumlu birey olmakta olduğunu bilmektir. “Kişi kendinin doktorudur” tâbiri uyarınca, toplumun doktoru da, onu oluşturan birey ve başta âile olmak üzere kurumlardır. Toplumun kendi doktoru olmasının sosyal bilimler terminolojisindeki karşılığı “sivil toplum”dur. Bunun uygulamaya geçmiş hâline “sivil toplum irfânı” diyebiliriz.

Sivil toplum irfânının toplum tarafından kültürel bir unsur olarak kabûl edilmesinin öncelikli şartı, devletçi anlayışın oluşturduğu engellerin, sâdece suistimâlleri asgarî seviyeye indirmek için gerekli hukûkî düzenlemeler seviyesine indirilmesidir. Yâni devlet, engelleyici değil denetleyici bir rol oynamalıdır. Ancak bu şekilde toplumu oluşturan bireyler, sorumlulukların öncelikle kendilerinde olduklarını idrak edebilirler. Bu idrâkin tahkim edeceği sivil toplum yapısındaki milyonlara irfân sâhibi birey, kanserli yapılanmaları ilk oluşum anında tespit edecektir.

Bu yazı ile zihinlerde oluşan “iyi de nasıl?” sorularına verilebilecek birkaç cevâbı da gelecek yazıya bırakalım.


Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...