İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​ÖZÜR DİLEMEK ÇOK MU ZOR!

YAYINLAMA:

Osmanlı yıkılırken ve büyük bir mücadele sonucu yeni Cumhuriyetimiz kurulurken elbette birçok doğrunun yanı sıra bazı hatalar da yapılmıştır.

Hatasızlık mümkün değil ki.

Osmanlı da hatasız değildi. Hatasız olsa, yıkılacak hale gelmezdi.

Recep Tayyip Erdoğan, ana muhalefet partisi dururken zeytin dalı uzatıp geçmişteki acılar için özür diliyorsa, bunu ülkemiz adına bir kazanım olarak görmek gerekir.

Hatalarımızla yüzleşmek bizi küçültmez.

Aksine, daha sağlam bir geleceğe birlik içinde yürüyüşümüze güç verir.

Tahta çıktığında “Ateşten bir gömlek” giydiğini söyleyen son padişahımız Vahdettin için de oturup düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim.

Kendi vatanını terke mecbur bırakılan bu devlet adamı, yanına şahsi servetini bile almamış, onurlu bir duruşla gitmeyi içine sindirebilmiştir.

Onun vatanını terk ettikten sonraki hayatını okumayanlar, resmi tarihin “Vatanını sattı/ kaçtı” argümanının geçici bir mecburiyet olduğunu hala fark edemiyorlar.

Her şeyden önce Vahdettin, Fatih kadar, Yavuz kadar bizimdir.

Ne olursa olsun.

Kaldı ki, yedi düvele karşı verdiğimiz kurtuluş savaşının başında bir Osmanlı paşası olan Mustafa Kemal vardı. Yani bu geçici kesintiyi ilelebet sürdürmek ve olduğu gibi bırakmak mümkün değildir.

Nasıl yedi düvele karşı savaşıp akabinde yedi düvelle ilişkilerimizi tesis etmek için her yolu denediysek, bize bu vatanı bırakan Osmanlıya karşı da duruşumuzu ahlaki bir noktaya taşımak zorundayız.

İzmir’den denize döktüğümüz Yunan’a gösterdiğimiz merhameti kendi padişahımızdan niye esirgeyelim?

Onun İtalya’da haciz konmuş tabutunu ve naaşını hatırlayınca içimiz burkulmalıdır. Eğer burkulmuyorsa, bu topraklara aidiyetle ilgili bir sorunumuz var demektir.

Vahdettin’in kabri şimdi cehenneme dönmüş Suriye’nin kalbinde…

Yalnız ve mahzun…

Belki katı kalplileri biraz olsun insafa getirir diye, Gazi Mustafa Kemal’in Vahdettin’in ölüm haberini alınca söylediklerini paylaşmak istiyorum:

“Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, o sıralarda dostları ile beraber yemeğe oturmuştu… Hamdullah Suphi Tanrıöver’in anlattığına göre, paşa haberi işitince ; “ VAH VAH! ALLAH RAHMET EYLESİN. BİR TARİH KAPANDI. KİM İSTERDİKİ BÖYLE OLMASINI. ÇOK NAMUSLU BİR ADAM ÖLDÜ… İSTESEYDİ TOPKAPI SARAYI’NIN BÜTÜN HAZİNESİNİ GÖTÜRÜR VE ÖYLE BİR ORDU KURUP GERİ DÖNERDİ Kİ…”

Bazı tanıklar ki, bunlardan biri Hasan Rıza Soyak’tır, o gece Mustafa Kemal’in gözlerinden ince ince yaşlar süzüldüğünü anlatacaktır ileriki zamanlarda… Kolay değil bir imparatorluğun son padişahı ölmüştür. Hem de kendisini, memleketi kurtarması için vazifelendiren bir padişah…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...