İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​DÜRÜSTLÜK SINAVI

YAYINLAMA:

Bir tarafın çadırında saçlarını 3-5 renge boyamış, hatta yüzü piercing tarlasına dönmüş, bırakın halka ulaşmayı, akşam eve gittiğinde anne babasına bile ulaşmakta zorluk çeken tipler…

Bir tarafın çadırında ise halkın kendisi.

Sıkıntı burada başlıyor.

İkna edeceğin halkla arandaki mesafeyi ölçemezsen ve bunu kapatacak bir samimiyet ve politika geliştiremezsen inandırıcı olamazsın.

Çünkü sen Gezi olaylarında vardın… Demokrasiden bahsediyordun.

Ama 15 Temmuz’da tankın önünde darbeye direnenler arasında yoktun.

Ne söylersen söyle, bunun aksine kimseyi ikna edemezsin.

Kaldı ki iki tarafın da atladığı bir şey var.

“Hayır”cılar bütün propagandayı “diktatörlük” üzerinden götürerek mevcut durumu “normal” kabul ediyorlar ve temel bir hataya yaslanıyorlar. Halbuki çözülmesi gereken bir problem var ama teklifleri ve bu konuda düşünceleri yok. Sadece “Hayır” diyorlar. Hep yaptıkları gibi.

“Evet”çiler ise sanki ancak “evet” çıktığında ezanların okunacağı ve bayrağın hürriyetine kavuşacağı algısı içinde işi alabildiğine köpürtmüş durumdalar.

Başkanlık sistemi olarak baktığımızda, kavram olarak buna zaten karşı çıkan neredeyse yok gibi. Özal istedi. Demirel istedi. Erbakan istedi. Mesela Liberal Demokrat Partiyi kuran Besim Tibuk istedi ama bugün o parti “Hayır” diyor. Sonuçta insanların ve kurumların bugünkü tavırlarında bir samimiyet problemi var ve tercihlerinin gerekçelerini temellendirmekten aciz durumdalar.

Düşünme mantığımızı resetleyip çağdaş versiyonlara update etmemiz gerekiyor.

Yani düşünürken adil olacağız, çifte standart ahlaksızlığından uzaklaşacağız ki, yaptığımız seçimin ve o seçim için yaptığımız propagandanın bir anlamı olsun.

Mesela “hayır”cıların kimi ikna etmesi gerekiyor kazanabilmeleri için. Başörtülüyü, emekli yaşlıyı, köylü vatandaşı vs. Ama yukarıda da temas ettiğim gibi “Hayır” çadırlarındaki manzarayla bu kitleye ulaşamazsın…

Hele hele “Evet”çileri işgalci Yunan gibi denize dökmekten bahsederek asla!

“Evet”çiler de 18 maddeyle çözmeye çalıştıkları var olan karmaşayı, sebepleri ve sonuçları ile yeterince anlatabilmiş değiller. Meseleyi bir devletin var olma eşiğine kadar yükseltmiş durumdalar.

“Evet” ve “Hayır” arasında bu kadar keskin bir fark yok halbuki.

Olmamalı veya.

Kim yaparsa yapsın, otobana çıkan araçların ne markasına ne de kullanıcılarına bir tahdit uygulanabiliyor. Bu bizim yolumuzdur, herkes kullanabilir. Şu düşüncede olanlar kullanamaz veya şu marka araçlar giremez gibi bir saçmalık kimsenin aklına bile gelmiyor.

Düşünce dünyamızı da bir otoban kabul etmeliyiz.

Millet olarak bizi geleceğe taşıyacak otobanda, farklılıklarımızla yan yana ve beraber olduğumuzu ve hedefe birlikte ulaşacağımızı aklımızdan çıkarmamamız lazım.

Önemli olan hız kurallarına uymak! Aracı güvenli kullanmak. Şehir magandaları gibi davranırsak, yaptığımız saçma sapan kazalarla ancak yolu tıkarız. Zaman kaybederiz.

Sonuçta bir kısmımızın yolu tamamlayacağını ama bir kısmımızın yolda kalacağını düşünmek akıl kârı değil.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...