İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​SAĞIR ADAMIN HASTA ZİYÂRETİ

YAYINLAMA:

Hz. Mevlânâ, beslendiği hikmet kaynağından alarak aktardığı hikâyelerle yüzyıllar öncesinden günümüze ışık tutuyor. Anlattığı hikâyeler, insanlararası iletişimde yaşanan genel sorunları konu aldığı için, bu hikâyeler güncelliklerini hiç kaybetmiyorlar. Mesnevî’nin 2. cildindeki bir hikâyede, sağır bir adamın hasta komşusuna ziyâreti konu edilir. Bu hikâyedeki sağır adamın yaptıkları, âdeta günümüzde yaşanan sosyopolitik muhâlefet tavrının kısa bir özetidir. Hikâye şöyledir:

Neredeyse sağır denecek kadar ağır işiten bir adam, komşusunun hasta olduğunu haber almış. Ziyâret etmeye niyetlenince karısı, hasta ile nasıl konuşup anlaşacağını sormuş. Kadın, kocası duymadığı için konuşma sırasında yalan yanlış şeyler söylemesinden endişe ediyormuş. Bu endişesini kocasıyla paylaşınca, adam pek de umursamaz bir tavırla şöyle cevap vermiş:

- “Yahu hanım, hasta ziyâretinde belli şeyler konuşulur. ‘Nasılsın’ derim, o da lafın gelişi ‘iyiyim’ der. ‘Hangi ilaçları kullanıyorsun’ diye sorarım, o da ilaçlarının adını söyler. Ben de ‘âfiyet ve şifâ olsun’ derim. Doktorunu sorduğumda o da doktorun adını söyler. Ben de moral vermek için ‘iyi doktordur’ derim, çıkar gelirim.”

Kadın olacakları önceden görürcesine endişeli bir şekilde kocasını yolcu etmiş. Sağır adam aklında bu ezber soru ve cevaplarla komşusuna gitmiş. Kapıyı evin hanımı açmış ve içeri buyur etmiş. Selâmlaşmadan sonra sağır adam ilk soruyu sormuş:

- ‘Efendim nasılsınız?’

Hasta adam cevap vermiş:

- ‘Çok kötüyüm, ölüyorum.’

Sağır adam:

- ‘Oh oh, çok şükür, çok sevindim’ demiş.

Hasta adam duyduklarının şaşkınlığını yaşarken, sağır adam ezberindeki ikinci soruyu sormuş:

- ‘Hangi ilaçları kullanıyorsunuz?’

Hasta adam biraz da hiddetle bir ses tonuyla cevap vermiş:

- ‘Zehir!’

Sağır adam sesini duymadığı hasta adamın yüz ifâdesinden de ters giden bir şeyler olduğunu anlayamayıp ezberindeki cevâbı vermiş!

- ‘İsâbet olmuş. Güçlü ilaçtır!’

Bu karşılık üzerine hasta adam iyice çileden çıkmış. Sağır adam, komşusunun hâl ve tavırlarından, vücûd dilinden de bir şey anlayacak basirette değilmiş. Pot kırdığını bile anlamadan üçüncü soruyu sormuş:

- ‘Doktorunuz kim?’

Hasta adam iyice sinirlenip,

- ‘Azrâil be adam, Azrâil’ diye cevap vermiş.

Sağır adam ise yine hiçbir şey olmamış gibi ‘hasta ziyâreti kısa olur’ deyip ayrılmış.

Hz. Mevlânâ’nın bu hikâyesindeki sağır adamın tavrı, günümüzde hâlâ gördüğümüz sosyopolitik bir tavır değil mi! Özellikle toplumsal seviyede siyâsî muhâlefet tavrımız, aklımızdaki soruları kendi istediğimiz cevapları duymak için sorma yönünde değil mi! Ezbere dayalı sorular ile sorulması gereken sorular birbirinden ne kadar da uzak! Konu ne olursa olsun, sorularımıza alacağımız cevâbı bildiğimizden o kadar eminiz ki, verilen cevâbı dinlemiyoruz bile. Hele soru sorulacak kişiye karşı menfî bir önyargımız varsa, soru bile sormuyoruz. Muhâlefet hissinin hız sınırını aşanlar “nefret şarampolü”ne yuvarlanmış durumdalar. “Kendi çalıp kendi oynayanların” ve “körün bellediği gibi bildiğini okuyanların” sayısı hiç de az değil.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...