İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​ADALET NEHRİ…?

YAYINLAMA:

Hayatımızda Adalet isimli bir nehir vardır ve bu “Adalet Nehri Gerçeğe Doğru Akar.” Acep bu Nehir bugün nasıl akıyor? Maalesef yaşadığımız kadarıyla pek de iyi aktığı söylenemez, hatta neredeyse her gün ki hukuk uygulamalarımız ile ilgili haberleri, beyanatları izlediğimizde ve şahit olduğumuz olaylarda bu acı durumu görüyoruz. Bugün yeni hukuk sistemimize örnek teşkil etmiş olan Orta Avrupa Ülkelerine baktığımızda aksine sistemin pek tartışılmadığını ve Adalete güvensizlik diye bir düşüncenin pek olmadığını tespit ediyoruz. Naçizane kanaatimiz, bazı Adalet uygulayıcılarının “Vicdan kanunların kanunudur” prensibine pek uymayan değişik nedenlerle oluşan yorumları ve uygulamalarının eksik veya aksak hukuki neticelere yol açtığı gerçeğinin toplumumuzda hakim fikir oluşudur ve şüphesiz bu duruma en çok üzülenlerde bizzat sistemin mensuplarıdır. Yerel hukukta bunca sorun yaşanır iken bu nezih ülke uluslararası hukuka hep saygılı davranmış ve sözleşmelerine bazen aleyhinde sonuçlarına rağmen hep sadık kalmıştır. Şerefli hukuk mesleğinin güzide mensuplarının konusu olan hukuk dogmatiği alanının bilimsel incelenmesi yerine ancak sistematiğin işleyişinin bizlere yansımaları ve etkilerine bakabiliriz .

Öncelikle Adalet mefhumuna verdiği önemi vurgulayarak övündüğümüz uzun toplum geçmişimizden sonra bugün bizatihi bireyi etkileyen bu sistem her nasıl oldu da bu denli negatif düşünülür ve eleştirilir oldu? Örf ve Adetlerden başlayıp 1877’de 16 cilt ve 1851 maddeden oluşan Mecelle – i Ahkam – ı Adliyeye ulaşan eski sistem yerine 1926’dan itibaren İsviçre, İtalya, Almanya ve Fransa sistemlerinden alıntılar ile Roma Hukuku – Corpus Juris Civilis temelli bir değişikliğe gidilerek büyük ümitlerle Türk Hukuku yeniden oluşturulmuştur. Tabii her değişim her zaman gelişim anlamına gelemiyebilir. Bu değişimi gerçekleştiren Adil Cumhuriyet rejiminin bazı yöneticilerinin dönemlerinde inkılap hukuku adı verilen uygulamaların özel hukuktan ayrı ve üstünlüğü hususunu vurgulamış olmaları siyasetin hukuka müdahalesi olarak düşünülebilir. 1960 darbesi sonrası bir yandan özgürlükçü hukuka geçiş için çabalar sürerken aynı zamanda hukuk adı altında baskıcı uygulamaların yoğunluğunu yaşadık ve her darbe döneminde benzer antidemokratik uygulamaların tekrarını gördük. Artık bugün, bunca yıl sonra edinilen tecrübe ve bilgiler sonucu mevzuat ve kanunlarda pek bir eksik kalmadığı fakat yorum ve uygulamaların aynı düzeyde olamadığı düşünülebilir. Fakat bu süreçte yaşam şartlarının iyileştirilmesi amacıyla ki tabii haklarıdır, sistem mensuplarının Sovyetik bir uygulamayla toplumun dışında yaşar olmalarının ne denli faydalı olduğu ikincil hususlarda sorgulanabilir. “Düşen bir çığda, hiçbir kar tanesinin kendisini olup bitenden sorumlu tutmaması” örneğinin aksine sistemin tüm mensuplarının sorumlulukları gereği ve yapıcı katkıları neticesi olumlu ve toplumumuzun hakkı ve layık olduğu sonuca varılabileceğine inanıyoruz.

Eğer bugün iki yarına bedel ise Adaletin ağır ağır yürümesinin toplumun dinamik gelişme eğiliminin önünde engel oluşturduğu hissedilmektedir. Tabi ki adil yargılamayı etkileyen tek olumsuz unsur sadece uzun yargılama süreleri değildir. Mesela, dekont karşılığı birkaç banka ödemesi neticesi oluşan alacağın basit davasının 19. yılında hala sonuçlanamadığına inanmak mümkün olamıyor, aynı basit usul hukuku konusunda ayrı mahkemeler apayrı kararlara varabiliyor, hemen her konuda bilirkişi müessesine başvurulması gibi daha nice olaylara şahit oluyoruz. Benzer durumlar üzerine maalesef 15 Temmuz faciasına yol açan yapılanmanın Adalet sistemine vermiş olduğu tahribatta toplumumuza ayrı bir üzüntü sebebi olmuştur. Olumsuz konuların yanı sıra 2017 yılı başı itibarıyla İstanbul Barosunun üye adedinin 38.000’e vararak dünyanın en kalabalık Barosu sıfatına ulaştığı ve yeni inşa edilen İstanbul Adliye binasının Avrupa’nın en büyük Adalet Sarayı olduğu bilgileri de doğrusu oldukça ilginç.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...