İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​OXFORD GÜNLÜĞÜ

YAYINLAMA:

Şeref Oğuz’un, Sabah gazetesindeki 3 Temmuz 2017 tarihli, “Türklerin onuru İngilizler’den az mı?” başlıklı yazısını okuyunca, yazıda anlatılanlara katkı yapmasam olmazdı. İçlerinde İstanbul’un da olduğu bâzı şehirlerden havalanan uçaklardaki yolcuların bagajlarına İngiliz ve Amerikalıların koyduğu sınırlamalar tam bir çifte standarttır. Ancak hemen belirtmekte yarar var ki, Atatürk Havalimanı’ndaki British Airways’in Türk çalışanları bu çifte standardı en aza indirecek şekilde davranıyor. Kabine alınması yasaklanan eşyâları, zimmetli şekilde alıyorlar.

British Airways’in kabin içi hizmet kalitesi ise, alınan ekonomik tedbirler sebebiyle olacak ki, Türk Havayolları ile rekabet etmelerini imkânsız hâle getirecek şekilde düşük. Aradaki fark, bilet fiyatlarından anlaşılabilir. Buna rağmen, İngiltere burnundan kıl aldırmamaya devam ediyor. O kadar ki, İngiltere’ye âilecek giriş yaparken İngiltere’nin İstanbul başkonsolosluğundan aldığımız vizelerde sorulmayan sorulara mâruz kaldık. Gerekli bütün belgeleri başkonsolosluğa vermemişiz gibi, oğlumun dil kursuna kayıt yaptığına dâir resmî evrak istendi. Allah’tan İngilizce iletişim kurma konusunda sorun yaşamadığım için, pasaportumuza giriş damgasını vuracak olan görevliye fazlasıyla bilgi verince damgayı vurdu ama yine “bir dahaki sefere aklınızda olsun” demekten geri kalmadı.

Oxford’un artısı, eksisi

Konuya Şeref Oğuz’un baktığından başka bir taraftan bakarak devam edelim. Bulunduğumuz yer itibâriyle Oxford, muhtemelen İngiltere’nin en nezih ve sâkin bölgelerinden biridir. Üniversitesi ve üniversitesine bağlı onlarca kolejiyle ünlü Oxford’a bir göz atalım.

İyi ki Yok!

- Korna sesi ve trafik sıkışıklığı yok, çünkü insanların çoğu bisiklet kullanıyor.

- Yokuş yok; bu yüzden her yere bisikletle gidilebiliyor.

- Hava kirliliği yok, çünkü yakınlarda fabrika yok. Daha da önemlisi şehirdeki araçlar havayı kirletecek kadar çok değil ve yeşillik çok.

- Metro yok. Her yere bisikletle gidilebilen bir yerde toplam sekiz-on otobüs hattı olunca, metroya gerek de kalmıyor.

- Evlerin hiçbirinde demir parmaklık yok. Bu da, suç oranının çok düşük olduğunun bir göstergesi. Bu yüzden polis görmek neredeyse imkânsız.

- Avrupa’nın birçok kentinde olduğu gibi çöpler ayrılarak toplanıyor ve geri dönüşüme çok önem veriliyor.

- Nem olmadığı için sıcaklık temmuz ayında bile uzun yürüyüşler yapmayı ve terlemeden bisiklete binmeyi mümkün kılıyor.

İyi ki Var!

- Dünyânın her yerinde olduğu gibi, Oxford’ta da Türkiye’den birçok insan var. Gerek sürekli yaşayan, gerek üniversite için gelmiş olan, gerekse turist olarak gelenler olsun, hemen birbirimizi buluyoruz. Kendi işini kurmuş olanlar, size Türkiye’deymiş gibi hissettiriyor. Misafirperverlik, izzet-i ikram, gönüllü rehberlik ve daha birçok özelliği yurdum insanında Oxford’da da görmek mümkün.

- Örnek alınması gereken bir üniversite modeli olarak Oxford, korunması gereken bir yer. Sâdece alışveriş yapmak için gidilen Londra gibi İngiltere’nin diğer şehirlerinin aksine, burada çokluğundan memnun olduğunuzda binâlar, kütüphâneler. Ayrıca Türkiye’deki en büyük hipermarketten daha büyük bir kitapçı olan Blackwell’de zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.

- Kiralık ev ya da oda bulmak çok kolay, çünkü bir üniversite şehri olması sebebiyle Oxford’un nüfûsunun büyük bir kısmı öğrenci ve öğrenciye ev kiralama sektörü çok hareketli. Bu yüzden birkaç lüks otelin dışında hemen hemen hiç otel yok.

- Selamlaşma var. Verdiğiniz selâm alınıyor. Çoğu Müslüman değil, ama bu sünneti bilmeden uyguluyorlar.

- Türkler ve Türk restoranları ve marketleri var. Mesela Cowley’de Bodrum Kebap’ın sâhibi Resul Bey ve Erdem Food’un sâhibi Murat Bey var.

Maalesef Yok!

- İstanbul’da doğup büyüyen biri olarak birkaç gün sonra hissettiğim en büyük eksiklik ezan sesi.

- Marketlerden aldığımız sular, İstanbul’da musluktan akan sudan sâdece biraz iyi. Bunun da sebebi suyun kireçsiz olması olabilir. Ama nerede bizim Taşdelen’imiz, Hamidiye’miz, Gürpınar’ımız..

- Avrupa’nın genelinde olduğu gibi sokakta kedi-köpek görmek mümkün değil. Sâhipsiz olarak görebileceğiniz hayvanlar sâdece kuşlar.

- Semt pazarları olmadığı için meyve ve sebzeleri bol bol ve seçerek almak mümkün değil. Öyle olunca bereketli olmuyor.

Maalesef Var!

- İşlek caddelerin hemen hepsinde adım başı dilenci var. Bunların birçoğu evsiz ve sokakta yaşıyor. Birçoğunun da yanında köpek bulunuyor. Bizdeki dilencilerin bebekleri kullanmaları gibi, onlar da insanların merhametlerini köpekler üzerinden cezbediyorlar.

- Çöpler haftada bir toplandığı için her evin önündeki çöp kutuları yetmiyor ve ağızları bağlı çöp torbalarını görmek mümkün. Ama sokak hayvanları dağıtmadığı için sorun olmuyor. Ancak sinekler için aynı şeyi söyleyemem.

Elbette Oxford’un daha birçok olumlu ve olumsuz tarafı var. Diğerleri bana kalsın ki, gelip görecek olanlar gereksiz önyargıya kapılmasına sebep olmayayım.


Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...