ADALET, HAK, HUKUK GÜNCELLEMESİ!
“Adalet” sözcüğü babadan oğula geleneksel olarak yansıyan bir olgudur neredeyse. Kendimizi bilmeye başladığımızdan beri, ana-babamızdan, büyüklerimizden ve bizleri eğitenlerden aldığımız en önemli ve etkileyici öğüttür “adaletli olmak” ikazları. Günlük yaşamımızda en çok duyduğumuz adaletli olmak sözcüğü, neredeyse her zaman uymakta öncelik verdiğimiz bir duygusal gerekliliktir.
Bu sadece güncel bir olgu değildir. Müslüman bir toplum olarak bizlerin en çok uymamız gereken bir yaşam biçimidir de. İnsan haklarına saygı, haksızlık etmemek, kimsenin hakkına el uzatmamak, çocukluğumuzdan beri büyüklerimizin bizlere, asla unutmamamızı söyledikleri en baştaki öğütlerdendir. İnsan haklarına saygı, insan haklarına el uzatmamak, haksızlık yapmamak dinimizin en önemli inanç geleneklerindendir.
Demokrasi ile yönetilen toplumlarda “Adalet” kavramı ve uygulaması, evrensel hukuk kuralları içinde toplumların yaşam şartlarına ve geleneksel yaşam biçimlerine uygun şekilde düzenlenmiş yasaların ışığında yorumlanmakta ve o yasaların kontrolünde uygulanmaktadır.
Toplumsal adalet, sadece yasalarla uygulanan bir yaptırım değildir. Geleneksel yaşam biçiminin oluşturduğu etik kuralar da bu adalet olgusunun oluşmasında ve yerleşmesinde etkili olmuştur.
Demokrasinin yerleşik kurgusunun en önemli dayanağıdır adalet. Toplumsal değerlerin belirli etik kurallar da gözetilerek oluşturulan manevi değerlerin disipline edilmesi ve bu disipline olmanın ortaya çıkardığı bir uygulama biçimidir. Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi, hakkın, hukukun gözetilmesi ile toplumun benimsediği adalet sağlanır.
Adalet kavramı, temel olarak hukuk kurallarına uygunluğu içerir. İnsanların toplum içindeki davranışlarıyla ilgili olduğundan ahlak ve din kurallarıyla da ilişkilidir ve tarih boyunca tartışmalı bir alan olmuştur.
Düşünürler eski çağlardan beri adalet kavramıyla ilgilenmişlerdir. Başta Kuran-ı Kerim olmak üzere, kutsal kitapların hepsinde adalete ve adil olmaya ilişkin bölümler bulunur.
Eski Yunan düşünürü Platon’a göre adalet; en yüce erdemlerden biri, insanın ve devletin temel davranış kuralıdır.
Aristoteles’in hareket noktasını ise eşitlik kavramı oluşturur. Ona göre; herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir. Bir hukuk düzeni güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli olabilir. Örneğin, günümüzde kişinin tükettiği herhangi bir maldan alınan katma değer vergisi adil bir vergi değildir. Çünkü kişinin gelir düzeyini dikkate almaz. Buna karşılık, kişinin geliri üzerinden alınan ve gelir düzeyi yükseldikçe vergi oranının da arttığı gelir vergisi daha adil bir uygulamadır.
18. yüzyılda Aydınlanma Çağı düşünürleri adalet kavramını daha dar biçimde tanımladılar. Onlara göre hukuka ve hukuksal eşitliğe uygunluk, adalet için yeterlidir. Ne var ki, hukuk düzeni her zaman adil olmayabilir. Çünkü hukuk yasaların her durumda aynı biçimde uygulanmasını gerektirir. Oysa yargıç herhangi bir olayda yasayı uygularken, durumun özelliklerini de göz önünde bulundurmak zorundadır. Böylece genel bir nitelik taşıyan yasanın eksik yanları uygulamada giderilebilir ve adalete daha çok yaklaşılabilir.
Adalet kavramı ve düzeni toplumların yaşam biçimlerine ve özellikle de etik kuralların uygulanabilmesine göre düzenlenmiş yasalarla sağlanabilmektedir.
Adalet, hak, hukuk gelenekseldir ve toplumların her zaman ihtiyaç hissettikleri bir olgudur.
Günümüzde şimdi çok daha öne çıkmış güncel hale gelmiştir. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 25 gün önce Ankara’dan başlatıp İstanbul Maltepe’de tamamlayacağı, adına “Adalet Yürüyüşü” dediği toplumsal bir hak kullanımı olarak gündemin önüne çıkmıştır. Adalet, hak hukuk toplumların en çok ihtiyaç duyduğu bir toplumsal zorunluluktur.
Bugün akşam saat;18.00’deki Maltepe mitingiyle sona erecek olan “Adalet Yürüyüşü” umarım; adalet, hak, hukuk amacına ulaşan mesajları vermesi konusunda önemli bir başlangıç olur.