İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​KAHİRE MEVLEVÎHÂNESİ'NDEKİ SORUMSUZLUK

YAYINLAMA:

Bugün 17 Aralık ve Türkiye’nin gündeminde Hz. Mevlânâ’nın vefat yıldönümü sebebiyle Şeb-i Arus var. Bu vesileyle sizlere, Mısır-Kahire Mevlevîhânesi’yle ilgili yaşadığım üzücü bir olayı anlatmak istiyorum. Mısır’a gitmek 2009 yılında nasip olmuştu. Özel bir kafile ile gittiğimiz için Mısır’ın bilindik turistik yerlerinden ziyâde, Osmanlı ve İslâm mirâsına âit yerleri ziyâret ettiğimiz bir gezi programımız vardı. Sinâ’daki Türk Şehitliği, Bedevî Hazretleri’nin türbesi, Hz Zeynep’in türbesi gibi yerleri gezmek kısmet oldu.

Kahire’yi gezdiğimiz günde programımızda en uzun süreyi Kahire Mevlevîhânesi’ne ayırmıştık. Kahire Mevlevîhânesi’nin kapısına geldiğimizde âdeta Konya ya da Galata Mevlevîhânesi’nden tanıdığımız bir atmosfer karşıladı. Ancak kapıdan içeri adımımı attığım anda gördüklerim sebebiyle sorduğum sorulara aldığım cevaplar beni çok şaşırttı.

Kahire Mevlevîhânesi’nin kapısında iç avluya girişte bulunan geniş koridorun duvarında İtalyan tenor Pavarotti’nin konser târihi geçmiş posteri vardı. Binlerce kişilik konser salonlarını dolduran kişinin böyle küçük bir mekânda konser vermiş olmasının bir sebebi olmalıydı. Bunu rehberimize sorduğumda şu üzücü hikâyeyi anlattı:

1990’ların son yıllarında Kahire Mevlevîhânesi’nin durumu oldukça kötüymüş. Büyük kısmı ahşap olan bina, yıkılmak üzereymiş. Uzun süredir kullanılmadığı için de resmî bir sorumlusu da yokmuş. Böyle bir mekânın durumuna karşı vicdânî sorumluluk duyan Kahireliler, durumu büyükelçiliğimize bildirmişler. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kahire Mevlevîhânesi’ni restore ettirmesini istemişler. Bu, hem öncelik hem de târihî mesuliyet açısından Türkiye Cumhuriyeti’nin hakkıdır, diye düşünmüşler.

Kahire Büyükelçiliğimiz Dışişleri Bakanlığımız vâsıtasıyla durumu ilgili bakanlığa bildirmiş. Bir süre sonra şöyle bir cevap gelmiş: 1925 yılında çıkartılan 667 sayılı kanunla tekke, zâviye vb. mekânların faaliyetleri yasaklandığı için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu ve benzeri mekânları restore etme sorumluluğu bulunmamaktadır. Başka bir ülkenin sınırları içindeki bir mevlevîhânenin restore edilmesi de söz konusu değildir.

Bu cevâbın ardından konudan haberdâr olan İtalyanlar, insanlığın ortak mirâsı olan bu mekânın restorasyonu için devreye girmişler. Restorasyon bitince de, Kahire Mevlevîhânesi’nin açılışı için düzenlenen törende, o yıllarda hayatta olan ünlü İtalyan tenor Pavarotti küçük bir dinleyici grubuna konser vermiş.

Mevlevîhâneler ve Sivil Diploması

Osmanlı coğrafyasında yüzden fazla Mevlevîhâne bulunmaktadır. Konya merkez olmak üzere İstanbul’dan (Galata, Yenikapı, Bahariye, Üsküdar) Mostar’a, Atina’dan Tebriz’e, Girit’ten Bağdat’a, Mekke ve Medine’de Musul’a, Kerkük’ten Şam’a, Beyrut’tan Kudüs’e kadar onlarca şehirde faaliyet göstermiş olan Mevlevîhâneler, Osmanlı döneminde sivil diploması görevi yürütmüşlerdir.

Bir tarîkat olarak Mevlevîlik’e bağlı olarak kurulan ve faaliyet gösteren Mevlevîhâneler, dinî konuların çok ötesinde, bulundukları bölgenin âdeta bir sanat, kültür merkezi ve birer sivil toplum kuruluşu olarak çalışmışlardır.

Devletin siyâsî, ekonomik sistemi içinde, halkın ihtiyaçlarını her hangi bir dinî ve etnik ayırım yapmaksızın yerine getiren tarikatlara bağlı tekke ve dergâhlar arasında, mevlevîhânelerin özel bir yeri vardır. Yukarıda belirttiğim kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış olan mevlevîhâneler, âdeta sivil diploması kuruluşları olarak, hem yerel hem de küresel anlayışla özel ve genel içerikli faaliyetlerin merkezi olmuştur.

Mevlevîhâneler, şimdilerde TİKA, Maarif Vakfı gibi kuruluşlarımız vâsıtasıyla canlandırılmaya başlayan târihî ve coğrafî mirâsımız üzerindeki sorumluluğumuzun yol haritasıdır. Mevcut ve işler hâldeki mevlevîhânelerin daha faal hâle getirilmesinin yanında, diğer mevlevîhânelerin restore edilip ihya edilmesiyle var olan bir sivil yapılanma kullanılır hâle gelecektir.

Kudüs Mevlevîhânesi’nde Mevlevî Âyini

Osmanlı’nın yüzyıllarca barış içinde yönettiği ama şimdi kaderinde savaş ve gözyaşından başka bir şey olmadığı düşünülen bölgelerde, âdeta yüzyıllarca öncesinden bir öngörü ile Mevlevîhâneler kurulmuştur.

Bir düşünelim, yaşadığımız Kudüs gündeminde, Şeb-i Arus vesilesiyle Kudüs Mevlevîhânesi’nde bir âyin-i şerif icra edilseydi, bölge barışı kim bilir ne kadar mesâfe kazanırdı?


Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...