İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​DİJİTALLEŞMEK VE İNSAN

YAYINLAMA:

Oldukça uzun bir zamandır kullanılagelen bir kavram var. Dijital dönüşüm. Kavramın kullanılışı öyle bir hale gemiş durumda ki, artık neredeyse herhangi bir şirket elektriğe bağlanan bir aleti prizine taksa, yahut bir muhasebe programını kullanıma alsa, dijital dönüşüm içinde olduğunu söyleyecek!. Oysa kavrama lümpence bu tarz bakış açılarının ötesinde, teknik olarak “bütün iç ve dış paydaşları birbirine bağlayacak teknik altyapıları kurduk mu, dijital dönüşüm tamamdır.” bakış açısı da yetersiz.

Son endüstri devriminin yaratmakta olduğu değişimlerle yüzleşen sadece firmalar ve devletler başta olmak üzere, organizasyonlar değil. Bu devrim, insanların zevklerini, geleneklerini, değer yargılarını ve belki hepsinden önemlisi davranışlarını değiştiriyor. Dolayısı ile devletlerin ve şirketlerin insandaki bu değişimi ve dönüşümü dikkate almadan dijitalleşme çabalarının beklenen sonuçları vermiyor olması şaşırtıcı değil. Değişmekte ve gelişmekte olan bu sosyal yapıda eski referans noktalarını kendine baz alarak ve eski başarı ölçüm kriterlerini göz önünde bulundururak ilerlemeyi ve gelişmeyi ummak bir hayal.

O zaman dijitalleşmek kavramı için insanları birbirine dijital olarak bağlanması tanımı yeterli değilse, yeterli olan tanım ne? Çok daha geniş bir bakış açısıyla, “Sürekli gelişerek dönüşüm içinde olan mevcut ekonomik sistemde, insanlar için katma değer yaratacak yeni teknolojileri uygulamanın yanısıra yeni bakış açılarını geliştirerek insanı önceleyen iş modelleri ve örgütsel yapıları geliştirmek.”. Bundan önceki iki yazımızda bir örnek model olarak önerdiğimiz “Girişim Vakıfları” tarzı yeni yapıları öngörerek dijitalleşme sürecine değişen sosyolojinin gereklerini dahil etmezseniz, maalesef gerçek anlamda dijitalleşmiş de olmuyorsunuz.

Hemen hepimizin bildiği, Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatidir. “Her işin gereğini vaktinde yap. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” 700 yılı geçkin bir geçmişten gelen bu sestir, aslolanın insan olduğunu haykıran ve ne de güzel bir sözdür! Peki günümüzde insanı yaşatmak sadece devletin mi sorumluluğudur? İnsanı tanımayıp işinin öznesi haline getirmeyen hangi şirket mevcut sanayi devrimi sürecinde ayakta kalabilir?

Düne kadar insanların karnının doyması belki yetiyordu. Ama günümüz insanı artık fazlasını istiyor çünkü istedikleri eskiye nazaran çok daha ulaşılabilir durumda. Dönüşen sosyoloji ile beraber, değer yargıları değişiyor. Değişmez dediği doğruları yıkılıyor, kendine yeni doğrular belirliyor. O kadar çok bilgiye maruz kalıyor ki, doğru ile yanlış birbirinin içine geçiyor. Ve hepisinden de önemlisi, dijital ortamdaki yığınların içerisinde o yığınlardaki tiplerden birisi olarak alıgılanmak değil, kendini özel hissetmek, bilinmek, tanınmak istiyor. Çağımız insanı sadece karnım doysun, yaşıyorum işte ile yetinmiyor ve yetinmeyecek çünkü cin lambadan çıktı bir kere.

Klasik bir sözdür. Değişmeyen tek şey değişimdir. İçinden geçmekte olduğumuz bu süreç, değişmeyen tek şey olan değişimin ötesinde, insanı ve sosyolojiyi yeni baştan ve sürekli olarak yine yeniden tanımlamamızı ve tanımamızı olmazsa olmaz kılıyor. Sözün özü, içinde “insan” yoksa, bütün kavramlar ve tanımlar aslında anlamsızlaşıyor.


Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...