İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

YABAN HAYAT

YAYINLAMA:

Kadınların işi zor. Şehirlisi, köylüsü, kasabalısı. Çalışanı, okuyanı, ev hanımı. Anne olanı, bekarı, dulu. Ünlüsü, ünsüzü. Türkiye’de değil sadece, dünyada zor. Tüm bu zorluklara rağmen, erkeklerden çok daha güçlü olduklarını gözlemliyorum. Etrafınıza bakın inceleyin güçlüler. Çok da küçük yaşlarda başlıyor bu güçlü olma hali üstelik. Cinsiyeti kadın olunca yaşama tetikte bir başlangıç yapıyor. Daha küçük bir kız çocuğu iken birçok tehditsel uyarı, kısıtlama ile başlıyor her şey. Akabinde yapılan uyarıları, tehditleri yaşamamak için uyanık olma hali baş gösteriyor. Her şeye rağmen karşılaşılan zor durumdan çıkış yolları aramak, yine kadına düşüyor. Bu yaşananlar çok daha pratik zekalı ve çözümsel bir beyin yapısına zorluyor kadınları sanırım. İşte, evde veya sokakta şiddete maruz kalıyorlar. Bu şiddeti, tacizi kimi zaman sözlü, kimi zaman da fiilli yaşıyorlar. Bazen tanıdığı, sevdiği insanlar hiç acımadan yapıyor. Bazen de sadece yanlış zamanda yanlış yerde olduğu için hiç tanımadığı birinden yaşıyor. Bunları yaşamamak ya da bunlardan kaçmak için sürekli çalışan bir beyinle yaşamak zorunda kadın. Güçlü olma, hayata tutunma, doğru düzgün yaşayabilme adına, yaban hayatta verilen bir savaş gibi. İstenmese de tetikte ve sürekli gard yukarda.Köy ve kasabada yaşayan, evli veya ev hanımlarının yaşadığı zor hayatlar adına, uzaktan maval okumak haddim değil. Ancak çalışan ve şehirde yaşayan bir kadın olarak daha bilinçli konuşabilirim. Etrafıma baktığım zaman ben gibi çok tanıdığım ve tanımadığım insanlar var. İster inanın ister inanmayın hemen hemen hepimiz aynı sorunları yaşıyoruz. Küçük bir yerde yaşamamanın dezavantajı, kimse kimseyi tanımaz. Kimin kim olduğu öyle iki kişiye sorunca bilinmez. Bu sebepten bir kere küçük yaşlarda ailemizin bir sürü tembihi ile sokağa, okula tedirgin çıktık. Ergenlik dönemindeki arkadaşlar, çevre için ailenin ve etrafın uyarıları. O uyarılara rağmen kız başına yaşananlar. Sonrası eğerki istenirse iş hayatı, evlilik veya ikisi de. Erkek egemen toplumumuz da sanmayınki tüm çelmeler erkeklerden. Kadınların daha çetrefilli oyun, kumpas ve mobbing arasından sıyrılıp bir yerlere gelebilmek, ayakta durabilmek öyle herkesin harcı değil aslında. Yaban hayat dediğim zaman bana gülen çok oluyor ama bildiğin ‘’yaban hayat’’ işte.

Yazıma kendimi ya da çok da bilmediğiniz birini anlatarak devam etmek istemiyorum. Herkesin adını belki de hikayesini de bildiği birini örnek vererek devam edeceğim. Geçmişini bilenler içinse tekrardan bir hatırlatma olsun. Kendisini şahsen tanımam. Onu ekrandan ve bizzat tanıyan arkadaşlarımdan dinlediğim kadarıyla biliyorum. Bu sebepten kimse yanlış anlamaz yazdıklarımı. Ne yakınım, ne de arkadaşım. Yazımın başında yazdıklarımla örtüşen güçlü bir yaşam hikayesi bu. Üstelik hepimizin de az buçuk tanıdığı birinin yaşamı bu. Aslında ne kadar söylediklerimi doğruladığını okuyun isterim.

Bir kız çocuğu düşünün, iki yaşında. Bir yılbaşı gecesi; babasının, annesinin, teyzesinin ve eniştesinin içinde olduğu araba kontrolünü kaybediyor. Feci bir kaza yaşanıyor. İşte o kaza da babasını kaybediyor. Aynı kaza da teyzesi de vefat ediyor. Annesi ise uzun bir tedavi sürecinden sonra iyileşiyor. Gerçekleri iyileştikten sonra öğrenen anne, psikolojik olarak zar zor toparlanıyor. Genç yaşta dul kalan kadın belli bir zamandan sonra, kızımızın çok da istemediği bir evlilik yapıyor. Sonrası mı? Anne ile konuşmadan geçen iki yıl. (Çok da uzatmayayım, dramatize ediyor denmesin). Kızımız bu sıkıntılarla beraber büyüyor, okuyor ve liseyi bitiriyor. Devamın da iş hayatı başlıyor. Mankenlik, akabinde şarkıcılık kariyeri derken, şimdiki Demet Akalın doğuyor. Size özetle yazdığım bu gerçek hayatın bir de bize anlatılmayan Demet Akalın travmaları yok mudur? Vardır elbet. Bildiğimiz kadarıyla bile bu kız çocuğu güçlü mü? Kesinlikle. Peki ergenlik ve genç kızlık dönemin de yine güçlü ve aklı başında mıymış? Bence evet. Gelin bir de yakın geçmişine bakalım. Bu kadın uzun süre emek verip evleneceği kişi tarafından aldatıldı mı? O dönemleri de çok güçlü atlattı mı? Tabi ki evet. Hala birçok kişi tarafından duyduğum ve bildiğim kadarıyla çok yardımsever olmasına rağmen tam tersi durumla suçlanıyor mu? Evet. Hala deliler gibi çalışıyor. Hem işine hem ailesine kanat geriyor mu? Çok net evet. Birçok meslektaşı onunla polemikler yaşıyor. Bunlardan bazıları uzun süre devam ediyor. Bazıları da tıpkı Ebru Yaşar ile olan gibi yanlış anlaşılmalar, tatlı öpücüklerle son buluyor. Ve diğer güçlü bir kadın Ebru Yaşar ve Demet Akalın’ın bu resmine herkes şok oluyor mu? O da evet. İşin aslına astarına bakacak olursak. Evet bizim kızımız giderli şarkılar söyleyip, ara ara sinirlenip söyleniyor. Vicdan yapıp, gönül almaya çalışıyor. Evet arada imla hataları da yapıyor. (Kim yapmıyor ki?) Her şeye rağmen güçlü bir çocukmuş. Güçlü bir genç kızmış. Şu anda da karşısına çıkan tüm zorluklara rağmen yine güçlü bir anne, bir eş ve çalışan bir kadın profili. Yani o iki yaşındaki kız çocuğumuzun adı yokken bile hiç de yabana atılmayacak gücü varmış.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...