İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ÇEŞMENİN AKANI MAKBULDÜR

YAYINLAMA:

Ancak buradaki sudan kasıt, musluktan akan su değil, nehir ve ırmak gibi akarsudur.

Su akmak içindir; akıp can vermek, hayat vermek içindir.

Su akmazsa yolunu bulamaz.

Su aktıkça tatlılaşır. Tatlı suyun başı kalabalık olur.

Medeniyetler suyun yanında kurulur. Mısır’da Nil, Mezopotamya’da Fırat ve Dicle, Mâverâünner’de Seyhun ve Ceyhun, Güney Amerika’da Amazon, Kuzey Amerika’da Missisipi, Avrupa’da Tuna geçtikleri topraklarda hayâtın kaynağıdır. Hindistan’daki Sarı Irmak gibi takdis edilen sular bile vardır. Sözlerin en güzelinde defâlarca buyurulduğu gibi su, hayâtın ve canlılığın kaynağıdır.

Fakat,

Ancak,

Amma ve lâkin...

Suyu bir uygarlık unsuru hâline getirip bunu mermerde somutlaştıran bir medeniyetin çocukları olarak suyu akan çeşmeler göremiyoruz.

İstanbul’un dört bir yanı, meydanlarından ara sokaklarına kadar irili ufaklı târihî çeşmelerle dolu. Kabataş’taki, Üsküdar’daki, Topkapı Sarayı’nın önündeki, Tophâne’deki, Sultanahmet Meydanı’ndaki âbidevî çeşmeler bile her hangi bir anıt gibi kupkuru ve cansız.

Beklenen yağmur ve kar yağmadığında, sonbahar ve ilkbahar ayları kurak geçtiğinde aklımıza gelen suyu, muslukları takılmamış çeşmeleri gördüğümüzde neden hatırlamıyoruz?

Suyu akmadığı için kimliğini yitiren târihî çeşmelerimize yapılan resmî ve kişisel tahribatları görmek, yüreğimizi kurutuyor. Târihe sâhip çıkmayı, Osmanlı köşklerindeki sergileri basmak zanneden paçoz zihniyetinden farksız bu çoraklığı âcilen gidermemiz gerekiyor. Üzerine sevgi, irşad ifâdeleri, siyâsî sloganlar yazılan, mahallenin çöplüğü olarak kullanılan, önüne araba park edilen çeşmelerin dili olsa kim bilir, ne şikâyetler dinleriz. Ama onları dili olan sular akmıyor. Zâten suları aksa, edecek şikâyetleri de kalmaz.

Yegâne ve eşsiz olan bu sanat eserleri suları akmadığı için önemsenmiyorlar. Korumak için yapılan beceriksiz ve yanlış restorasyonlarda da, üzerindeki birer hat sanatı eseri olan kitâbeler yıpratılıyor.

Bu eşsiz eserlere yapılan haksız ve barbarca muamele, alternatifi olan insana neden önem verilmediğini de göstermektedir.

Divan Edebiyatımız’ın büyük şâiri Fuzûlî’nin Resûllulah Efendimiz’e olan muhabbetini anlatmak için tema olarak kullandığı su bahsini, bu büyük şâirin Su Kasidesi’nden bir beyitle bitireyim:

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su

(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...