Büyük Taarruz’un 103. yılında, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1922 sabahına geri dönüyoruz. Bu eşsiz zafer, yalnızca askeri bir başarı değil; bir ulusun küllerinden yeniden doğuşunun da simgesidir.
Zafer öncesi strateji ve sabır
Sakarya Zaferi’nin ardından Türk ordusu, her ne kadar moral üstünlük sağlamış olsa da, donanım eksikliği ve kış koşulları gibi nedenlerle Yunan kuvvetlerine son darbeyi vuramamıştı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde yaklaşık bir yıl süren hazırlık süreci başladı. Genel seferberlikle birlikte asker sayısı artırıldı, subay açığı giderilmeye çalışıldı, silah ve cephane temini için yurt içi ve dışı kaynaklar harekete geçirildi.
Yalnızca cephe değil, Meclis de bu büyük saldırıya hazırlanıyordu. Mustafa Kemal’in başkomutanlık süresi muhalefetin itirazlarına rağmen birkaç kez uzatıldı ve 22 Temmuz 1922'de süresiz hale getirildi.
Taarruz planı: Sürpriz, hız ve imha
Mustafa Kemal Paşa, 1922 Haziranı’nda taarruz kararını verdi; fakat bu karar büyük bir gizlilik içinde yürütüldü. Savaş planı, Yunan ordusunun toparlanmasına imkân tanımadan kesin bir darbeyle imha edilmesine dayanıyordu. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de kurmaylarıyla birlikte yerini alan Başkomutan, saat 05.30’da topçu ateşiyle Büyük Taarruz’u başlattı.
İlk hedefler hızla ele geçirildi; Tınaztepe, Kalecik Sivrisi ve Belentepe kısa sürede düşman elinden alındı. 27 Ağustos’ta Afyonkarahisar kurtarıldı, 30 Ağustos’ta ise Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferle sonuçlandı. Bu zafer, Yunan ordusunun büyük kısmının imhasıyla tamamlandı.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!
Mustafa Kemal Paşa, bu kesin zaferin ardından tarihe geçen emrini verdi. Türk ordusu, süratle Batı'ya doğru ilerleyerek 9 Eylül’de İzmir’e, 10 Eylül’de Bursa’ya girdi. Yunan kuvvetleri denize döküldü, Anadolu toprakları işgalden arındırıldı.
Bu emir, yalnızca bir askeri hedefin değil, bağımsızlığın, vatanın ve geleceğin simgesi haline geldi.
Lozan'a giden yol
Büyük Taarruz, yalnızca bir meydan muharebesi değil, aynı zamanda Sevr Antlaşması’nın fiilen yırtılması, Misak-ı Millî hedeflerine ulaşılması anlamına geliyordu. 1923 yılında imzalanacak olan Lozan Antlaşması’nın zeminini bu büyük zafer hazırladı. Türk milleti, esareti reddederek kendi kaderini tayin hakkını dünya kamuoyuna kabul ettirdi.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos 1924’te Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı’nın temel atma töreninde yaptığı konuşmada, Büyük Zafer’in önemini şu sözlerle özetlemişti:
“Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son parçası olan 30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır... Besbellidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada sağlamlaştırıldı.”
103 yıl sonra aynı ruh
Bugün, 103 yıl önce yazılan bu büyük destanı yalnızca bir tarihî olay olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı bir diriliş olarak anıyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün öngörüsü, Türk milletinin azmi ve Mehmetçiğin kahramanlığıyla yazılan bu zafer, bağımsızlık iradesinin ebedî bir nişanesi olarak yaşıyor. Büyük Taarruz, yalnızca bir askeri harekât değil; bir milletin varoluş mücadelesinin, kararlılığının ve kaderini kendi elleriyle yazma iradesinin simgesidir.