Yeni Birlik Gazetesi
Yeni Birlik Gazetesi Kültür Sanat Altın Portakal'ın son yarışmacıları perdedeydi

Altın Portakal'ın son yarışmacıları perdedeydi

Altın Portakal heyecanında sona yaklaşılırken festival perdesine; iki Ulusal Uzun Metraj, bir Uluslararası Uzun Metraj, bir de Ulusal Belgesel yarışmacısı film yansıdı.

MUHABİR: Sema Sezen

Altın Portakal’da Final Perdesi: Yarışmadaki Son Filmler Seyirciyle Buluştu

Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışma heyecanı sona yaklaşırken, festival perdesine iki Ulusal Uzun Metraj, bir Uluslararası Uzun Metraj ve bir Ulusal Belgesel filmi yansıdı. Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Aspendos ve Perge salonlarında gerçekleşen gösterimlerin ardından film ekipleri, izleyicilerin sorularını yanıtladı.

Parçalanmış Hayatlar, Sarsılan Yıllar: Parçalı Yıllar

Günün ilk Ulusal Yarışma filmi, yönetmenliğini Hasan Tolga Pulat’ın üstlendiği Parçalı Yıllar oldu. Gösterim sonrası söyleşiye Pulat’ın yanı sıra görüntü yönetmeni Serdar Ünlütürk ile oyuncular Yetkin Dikinciler ve Levent Özdilek katıldı.

Film, Türkiye'nin siyasi krizlerle sarsıldığı ve erotik film furyasının sinema salonlarını sardığı 1970’li yılları ele alıyor. Dönemin atmosferi, toplumun yozlaşmaya başlaması ve fırsatçılığın artması ekseninde bir baba karakteri üzerinden işleniyor.

Hasan Tolga Pulat, yıllardır aklında olan bu projeyi şöyle anlattı:

“2005’ten beri bu dönemle ilgili bir şey yapmak istiyordum. Başta sadece erotik filmlerle ilgili düşünüyordum ama zamanla hikâye, karakterin kendi doğrularıyla hayatın gerçekleri arasında sıkışmasına dönüştü.”

Pulat, dönemi sadece tarihsel değil, toplumsal bir kırılma noktası olarak da yorumladı:

“Türkiye’nin yozlaşması, sinemadaki karşılığını bu dönemde buldu. Ama filmde asıl anlatmak istediğim; bir babanın kendi doğrularını koruma mücadelesi. Herkesin haklı olduğu bir dünyayı yansıtmak istedim.”

“Parçalı değil, bütünleşmiş yıllar yaşamalıyız”

Filmin başrol oyuncusu Yetkin Dikinciler, karakterinin yaşadığı içsel çatışmayı tüm toplumun yaşadığı bir kırılma olarak nitelendirdi:

“İdeallerle yaşam gerçekleri arasında herkesin verdiği bir mücadele var. Filmin adı da aslında bir metafor: Kendi içinde parçalanan insanların yılları…”

Dikinciler, önyargıların parçalanması gerektiğine vurgu yaparak şöyle devam etti:

“İnandığı şey uğruna kendini ve karşıtını parçalamaya çalışan insanlara rastlıyoruz hâlâ. Belki bu dönemin hedefi önyargıları parçalamak olmalı. Ancak o zaman parçalı değil, bütünleşmiş yıllar yaşarız.”

Oyuncu Levent Özdilek ise dönemi birebir yaşamış biri olarak filmle kurduğu kişisel bağı şu sözlerle anlattı:

“O dönemde hem tiyatroda hem siyasette direniyorduk. 12 Eylül döneminde oğlum doğdu. Bazı işlere dirensem de yapmak zorunda kaldım. Senaryoyu okuduğumda bu film, o yıllara ve kendi hayatıma bir belge olacak dedim.”

Orta Sınıfa Mizahi Bir Ağıt: En Güzel Cenaze Şarkıları

Günün ikinci Ulusal Yarışma filmi En Güzel Cenaze Şarkıları, gösterimin ardından yönetmen Ziya Demirel ve oyuncu kadrosunun katılımıyla seyirciyle buluştu. Katılımcılar arasında Esra Dermancıoğlu, Halil Babür, Gözde Mutluer, Hidayet Tili, Nalan Kuruçim, Çağdaş Ekin Şişman, Ayça Damgacı ve Özer Keçeci yer aldı.

Demirel, filmin anlatım yapısını şöyle tanımladı:

“Kimlik dolandırıcılığı, hiç görmediği birine karşı duyulan hisler ve yas sonrası gelen merak duygusu gibi konulardan yola çıktık. Altı cümle yazdık, her bölüm için doğaçlama sahneler hazırladık. Seyircinin sahneye geç kalmış gibi düştüğü bir anlatım hayal ettik.”

Oyuncular da bu yaratıcı yapının oyunculuğa etkilerini paylaştı. Esra Dermancıoğlu:

“Doğaçlamayı severim ama yönetmenin ne yapmak istediğini bildiğimde o çizgide kalmak isterim. Ziya’nın gözüne bakarak oynadım.”

Halil Babür ise doğaçlamanın senaryo gücüne bağlı olduğunu vurguladı:

“Hikâye iyi kurulmamış olsaydı doğaçlama faciaya dönebilirdi.”

Ayça Damgacı, filmin orta sınıf alışkanlıklarına getirdiği mizahi dokuya dikkat çekti:

“Yeni bir dünya sunuyor. Orta sınıfın kültürüne ince bir yerden dokunuyor. O rahatlatıcı alanı açtığı için bu filmde yer almaktan çok mutluyum.” 

Sanatçının İç Yolculuğu: The Currents

Günün Uluslararası Uzun Metraj Yarışma filmi The Currents, yönetmen Milagros Mumenthaler imzası taşıyor. Film, başarılı sanatçı Lina’nın içsel dönüşüm sürecini özgün bir sinema diliyle aktarıyor.

Gösterim sonrası izleyiciyle buluşan başrol oyuncusu Isabel Aime Gonzalez Sola, yönetmenle olan işbirliğini şöyle anlattı:

“Detaylara çok önem veren bir yönetmenle çalıştık. Film büyük bir özenle gelişti.”

Karakteri kendi yorumuyla şekillendirdiğini söyleyen Sola, Lina’nın hikâyesini şu sözlerle aktardı:

“Lina içten gelen bir yolculukta. Kaçmaya çalıştığı şeylerden aslında kaçamayacağını fark ediyor. İçsel fırtınayı dışa aktarmak bu rolün en zor yanıydı.”

501. Keçi Cengiz’in Hikâyesi: Keçi 501

Festivalin son Belgesel Yarışma filmi Keçi 501, Doğu Karadeniz yaylalarında keçilerle yaşayan Cengiz Taşçı’nın hayatını konu alıyor. Gösterimin ardından yönetmen Evrim Çervatoğlu ve görüntü yönetmeni Reşat Okan Candem izleyici karşısına çıktı.

Belgeselin çıkış noktasını anlatan Çervatoğlu:

“Cengiz ağabeyle aynı coğrafyadayız. Onunla yaptığımız sohbetler sonunda bu fikir doğdu. Tek şartı vardı: ‘İstediğim zaman sigara içeceğim!’”

Taşçı’nın 501. keçi olarak tanımlanmasının sebebi ise yalnızlığı ve doğayla kurduğu özel bağ:

“Küçük yaşta ailesini kaybediyor ve keçilerle bir hayat kuruyor. Onlara annelik, kardeşlik, yoldaşlık yapıyor.”

Zorlu doğa koşullarında çekim yaptıklarını anlatan görüntü yönetmeni Candem:

“Hayvanların hangi yöne gideceğini kestirmek zor. Gerçek duyguyu yakalamak için çok uğraştık. Kar yağıyor, sonra bir bakıyorsunuz hiç kar yok. Kâğıt-kalemle rota çizdik, gerilla gibi çalıştık.”

Belgeseli izleyen Tanıştığıma Memnun Oldum yapımcısı Ahmet Seyrekbasan ise filmi şu sözlerle takdir etti:

“Günlerdir birçok belgesel izledik. Yarışıyoruz ama sizinle yarışabiliyorsak kendimizle gurur duyarız.”