Yüzyıllardır yankılanan bir ezgi, köklü bir anlatı, zamanın ötesine taşan bir ses: Sarı Gelin. Kuzeydoğu Anadolu’nun dağları, Çoruh Irmağı’nın serin akışı ve Erzurum’un soğuk taş sokaklarında hayat bulan bu türkü, yalnızca bir sevdanın değil, bir halkın metafizik arayışının müzikal ifadesidir.
Kökeni eski Türk boylarından Kıpçaklara uzanır. Sarışın olmalarıyla tanınan Kıpçaklar, tarihte “Kuman” adıyla da anılmış ve bu fiziksel özellik, halk anlatılarına da taşınmıştır. Sarı Gelin, bu coğrafyada yaşayan Hristiyan Kıpçak beyinin kızıdır. Anlatıya göre Erzurumlu bir delikanlı, bu güzeller güzeli kıza âşık olur. Ne var ki iki tarafın aileleri bu aşkı onaylamaz. Delikanlı sevgilisine kavuşmak için onu kaçırır; ancak Kıpçak beyinin adamları tarafından yakalanır ve öldürülür. Geride ise yalnızca bir ağıt kalır: Sarı Gelin.
Bir güneş, bir Tanrı simgesi olarak Sarı Gelin
Bu türkü, yalnızca sözlü kültürün bir parçası değildir. Aynı zamanda mitolojik bir simgedir. Sarı Gelin ifadesi, birçok araştırmacı tarafından bir “güneş” metaforu olarak da yorumlanmıştır. Özellikle müzik araştırmacısı Doç. Dr. Kemale Aleskerli, bu benzetmeye dikkat çekerek Sarı Gelin’i şu sözlerle tanımlar:
“Sarı Gelin bir milletin değil, bir güneşin adıdır. Herkesin içini ısıtan ama kimsenin sahip olamadığı bir ışıktır.”
(Doç. Dr. Kemale Aleskerli)
Aleskerli’ye göre Sarı Gelin, yalnızca bir kadın değil; ulaşılması istenen, tanrısal anlamlar taşıyan kutsal bir varlıktır. Türk mitolojisinde güneş; tanrı, ışık, yaşam ve ölümsüzlükle özdeşleştirilir. Bu bağlamda Sarı Gelin, ilahi olanı arzulayan insanın ezgili yakarışıdır.
Aşk, yas ve aydınlık
Delikanlının aşkı karşılıksız değildir, ancak kader bu kavuşmaya izin vermez. Gerçek hayatta kavuşamayan âşıklar, türkünün mısralarında ebedi olarak birleşir. Sarı Gelin, bu nedenle bir yastır, bir ağıttır ama aynı zamanda bir diriliştir. Her söylendiğinde yeniden doğan bir ezgidir.
Türkünün derlenmiş hâli, Faruk Kaleli tarafından bugünkü şekline kavuşturulmuştur. Kendisi bu türküyü, Dadaş kültürünün inceliklerini taşıyan bir eser olarak literatüre kazandırmıştır. Kaynaklarda da belirtildiği üzere, bu derleme, Erzurum ve çevresinde hâlâ anlatılan halk hikâyeleriyle birebir örtüşmektedir. Yıllar geçse de Sarı Gelin türküde her söylendiğinde yeniden doğar; bir halkın özlemiyle, yasla, ama en çok da umutla yankılanır. Çünkü bazı türkülerin zamanı yoktur; tıpkı bu dizeler gibi:
Erzurum çarşı pazar
İçinde bir kız gezer
O kız bana yar olsa
Dizinin dibinde yatar
Sarı Gelin…