İstanbul’un en köklü yapılarından biri olan Kapalıçarşı’nın temelleri, 1460 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde atıldı. Bu yapı, Ayasofya Camii’nin giderlerini karşılamak amacıyla oluşturulan vakıf sistemi doğrultusunda bir gelir kaynağı olarak tasarlandı. Böylece yalnızca bir çarşı değil; aynı zamanda Osmanlı'nın ekonomik aklı, mimari vizyonu ve sosyal yapısının bir sembolü haline geldi.
Bedestenlerden hanlara
Kapalıçarşı'nın çekirdeğini, 1460 yılında inşa edilen “İç Bedesten” yani Cevahir Bedesteni oluşturur. 15 kubbeli, 48x36 metre boyutlarındaki bu yapı, 8 devasa ayak üzerine oturtulmuştu. İkinci önemli yapı ise “Sandal Bedesteni” olarak bilinen ve 1545-1550 yıllarında eklenen Yeni Bedestendir. 20 kubbeli, 12 fil ayağı üzerinde yükselen bu yapı, 40x32 metre ölçülerindedir. Her iki bedestenin duvarlarına yerleştirilen demir kasalarda kıymetli mücevherler, altınlar ve devlet hazineleri saklanırdı.
Kapalıçarşı zamanla geçirdiği depremler ve yangınlarla yeniden şekillendi. Özellikle 1894 İstanbul Depremi sonrası büyük onarımlar geçiren yapı, Sultan II. Abdülhamid döneminde 4 yıl süren restorasyonlarla bugünkü görünümüne kavuştu. 20. yüzyılda ise 1956 ve 1979 yıllarında kapsamlı yenileme çalışmaları yürütüldü.
Kapalıçarşı, günümüzde yaklaşık 45.000 metrekarelik bir alanı kaplamakta ve 66 sokak, 24 kapı, 2 bedesten, 5 cami, 17 han, 7 çeşme, 10 kuyu, 1 sebil, 1 mektep, ve yaklaşık 4.000 dükkân barındırmaktadır. Evliya Çelebi’nin 17. yüzyıldaki anlatımına göre bu sayı 4.399 dükkâna kadar ulaşmaktaydı.
Kapalıçarşı’nın ritüelleri ve Osmanlı’daki kullanımı
Osmanlı döneminde Kapalıçarşı yalnızca ticaretin değil; aynı zamanda devletin finansal ve ekonomik düzeninin de merkezlerinden biriydi. Değerli eşyalar burada muhafaza edilir, mücevher ve kıymetli madenlerin ticareti burada yapılırdı. Çarşı, kuşluk vaktinde dua (Salaten Tüncina) ile açılır, ikindi vaktine kadar açık kalırdı. En kıymetli ürünlerin satış günü ise genellikle Perşembe idi.
Kapalıçarşı, yalnızca Osmanlı’da değil, Batı dünyasında da büyük bir merak ve hayranlık konusu oldu. Seyyahların notlarında, ressamların tablolarında yer alan bu çarşı, Doğu'nun gizemli yaşam tarzını yansıtan önemli bir simgeye dönüştü. Bu nedenle Avrupa kaynaklarında “Oriental Bazaar” olarak anılması da tesadüf değildir.
Gelenekle alışverişin buluşma noktası
Kapalıçarşı bugün hâlâ İstanbul’a gelen milyonlarca turistin ve yerli ziyaretçinin uğrak noktası. Altın ve gümüş takılar, halılar, antikalar, çiniler, tekstil ürünleri ve hediyelik eşyalar gibi yüzlerce çeşit ürünü barındıran çarşı, alışveriş deneyimi kadar kültürel atmosferiyle de cezbediyor. Burada bir gün geçirmek bile her köşesini gezmeye yetmeyebilir.
Kapalıçarşı’nın çevresi de en az kendi kadar zengindir. Özellikle Nur-u Osmaniye Camii ile çarşı arasında kalan cadde, halıcılar ve otantik ürünler satan dükkânlarla sıralanmıştır. Mercan, Beyazıt ve Nuruosmaniye semtlerinin kesişim noktasında yer alan bu tarihi merkez, İstanbul’un alışveriş kültürünü tam anlamıyla yansıtır.
Kapalıçarşı, yalnızca bir alışveriş merkezi değil; aynı zamanda İstanbul’un ve Osmanlı’nın bir zamanlar nasıl yaşadığını, ticareti nasıl yönettiğini, toplumun neye değer verdiğini gösteren yaşayan bir tarih anıtıdır. Bu nedenle onu ziyaret etmek, İstanbul’un geçmişiyle bugünü arasında kurulan köprünün üzerinden yürümek gibidir.