İstanbul Arkeoloji Müzeleri koleksiyonundaki, yaklaşık MÖ 2400'e tarihlenen Ni 12501 numaralı Sümer tableti çözüldü. Dr. Jana Matuszak’ın Iraq dergisinde yayımladığı kapsamlı çalışmaya göre, tablet yeraltı dünyasına esir düşen fırtına tanrısı İşkur’un hikâyesini anlatıyor.
Tablet, 1956’da Samuel Noah Kramer tarafından yayımlanmasına rağmen bugüne dek kapsamlı biçimde incelenmemişti. Parçalı yapısı ve eksik dizin bilgisi, araştırmaların gecikmesinde etkili oldu.
Anlatının merkezinde üç ana karakter bulunuyor: Tanrıların kralı Enlil, oğlu İşkur ve cesur Tilki. İşkur yeraltı dünyasında (kur) esir düşünce, Enlil tanrılar meclisini topluyor. Ancak onu kurtarmak için yalnızca Tilki gönüllü oluyor.
Tilki, kur’a girerken sunulan yiyecek ve içecekleri kurnazca geri çevirerek, esir olmadan yeraltına giriş yapıyor. Ancak tabletin son kısmı eksik; Tilki’nin görevini tamamlayıp tamamlamadığı bilinmiyor.
Tarımsal bolluk ve kuraklık temaları
Tablet, pastoral bir bolluk sahnesiyle başlıyor: İşkur’un inekleri ve bereketli nehirler Sümer’in sulama tarımına dayalı yaşamını simgeliyor. Ancak İşkur’un esaretiyle birlikte kıtlık başlıyor. Kur’un, çocukları da beraberinde götürdüğü anlatılıyor—bu motif, yağmur tanrısının kaybının tarımsal felakete yol açtığını simgeliyor.
Bu anlatı, tek bir tablette kayıtlı olsa da barındırdığı semboller Mezopotamya mitolojisinin derinliğini gözler önüne seriyor.
Mitolojik motiflerin en eski izleri
Anlatıda dikkat çeken bir diğer unsur ise “kurnaz tilki” motifi. Bu hikâye, bu temanın bilinen en eski örneğini içeriyor. Ayrıca tanrıların çaresizliği karşısında, sıra dışı bir kahramanın devreye girmesi, ilerleyen dönemlerdeki mitolojik anlatılara da ışık tutuyor.
Yazının gücü ve Sümer’in evren algısı
Dr. Matuszak’ın yorumuna göre tablet yalnızca bir mit değil; aynı zamanda Sümer halkının evren algısına dair ipuçları taşıyor. Yerel tanrılar, mevsimsel döngüler ve mitoslar arasındaki bağlantılar, bu küçük çamur parçasında ölümsüzleşiyor.
Tablet, Mezopotamya edebiyatındaki boşlukları doldurmanın yanı sıra, İstanbul’daki arkeolojik koleksiyonların da dünya çapında önemini bir kez daha hatırlatıyor.