23 Temmuz 2022’de Ankara’da hayata gözlerini yuman Rasim Özdenören, yalnızca bir hikâyeci ya da düşünür değil; aynı zamanda Türkiye’nin zihinsel yürüyüşünde iz bırakan bir medeniyet hafızasıydı. Onun edebiyatı, Doğu ile Batı arasında sıkışmış bireyin, değerlerinden koparılmış toplumların ve ruhsal parçalanmışlığın öyküsüdür.
Kahramanmaraş doğumlu olan yazar, “Yedi Güzel Adam” kuşağının en özgün seslerinden biri olarak, hikâyelerinde yerel değerleri evrensel sancılarla yoğurdu. Modern hayatın kıskacında ezilen insanı anlatırken kullandığı sade ama çarpıcı dili, bugün hâlâ birçok yazar ve okur için ilham kaynağıdır.
Kalemin ardındaki direniş
Rasim Özdenören'in öyküleri, bireyin iç dünyasındaki çatışmaları merkeze alırken; denemelerinde toplumsal kırılmaları, kültürel buhranları ve İslam düşüncesinin temel meselelerini sorguladı. “Çözülme”, “Çok Sesli Bir Ölüm”, “Denize Açılan Kapı” gibi öykü kitaplarında bireyin içsel yalnızlığına eğilirken; “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” gibi eserlerinde düşünsel bir arınmaya kapı araladı.
Sıklıkla bilinç akışı tekniğini kullandığı öykülerinde, bireyin çaresizliğini metafizik sorgularla iç içe sunan Özdenören, yerli edebiyatın modern çizgide en sağlam halkalarından biri oldu.
Özdenören ve “Yedi Güzel Adam” ruhu
Maraş Lisesi’nde başlayan dostluklarıyla Türk edebiyatında derin izler bırakan Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören, Akif İnan gibi isimlerle birlikte "Yedi Güzel Adam" kuşağının taşıyıcı kolonlarından biri olan Rasim Özdenören, yalnızca bir edebiyatçı değil, aynı zamanda fikri bir hareketin temsilcisiydi.
“Edebiyat” ve “Mavera” dergileriyle, bir neslin zihnini şekillendiren düşünsel dalganın öncülerinden oldu. O dergilerde yazdığı her yazı, bir çağrının, bir itirazın ve bir direnişin sesi olarak kayda geçti.
Ölüm değil hatırlanmak acıdır
“Ben ve Hayat ve Ölüm” adlı kitabında “ölüm” kavramını bireysel bir yüzleşme ve tefekkür imkânı olarak gören Özdenören, ölümünün ardından da bu sessiz tefekkürünü sürdürmeye devam ediyor. Eyüp Sultan’da toprağa verilen usta yazar, fikirleri ve metinleriyle yaşamaya devam ediyor. Zira onun dediği gibi:
“Ölüm değil, unutulmaktır asıl acı olan.”
Bugün onu yalnızca bir “hikâyeci” olarak anmak eksik kalır. Rasim Özdenören, bir çağın vicdanı, bir medeniyetin sesi, gelenek ile modernlik arasında çatışan insanın diliydi. Yazdığı her satır, “neden yaşıyorum, nasıl yaşamalıyım” sorularını yeniden düşünmemize vesile oldu. Bugün kültür-sanat dünyasında onun adı, sadece bir yazarın değil; bir çağın şahidinin adı olarak yaşamaya devam ediyor.