Timaş Yayınları’ndan çıkan "Suskunlar Meclisi", karanlık güç odaklarının perde arkasındaki çatışmalarını gözler önüne seriyor.
Cihan Çetinkaya, edebiyat dünyasında iz bırakan kalemini bu kez devletin hafızasına, derin yapılara ve adalet arayışına yöneltiyor. Timaş Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan "Suskunlar Meclisi", bir cinayetin gölgesinde gelişen olayları merkeze alarak; devletin kendi içinde verdiği mücadeleleri, toplumsal suskunlukların ağırlığını ve adaletin izini sürüyor.
Polisiye ile Felsefi Derinliği Buluşturdu
Yazar Çetinkaya, eseriyle yalnızca bir suç romanı sunmuyor; aynı zamanda topluma ayna tutuyor. Sherlock Holmes ve Agatha Christie hayranlığıyla şekillenen bu romanda, karanlık güç dengeleri, semboller ve hafıza çatışmaları ustaca işleniyor. Çetinkaya, polisiye janrını kullanarak felsefi bir sorgulama zemini inşa ediyor.
Herkesin Bir Fiyatı Olduğu Şehir
Romanın atmosferi, karlar altındaki kasvetli bir şehirde geçiyor. Yazar, bu ortamla birlikte hem bireysel hem de kurumsal suskunluklara vurgu yaparak, Türkiye’nin sosyal dokusuna ince göndermelerde bulunuyor. “Bu şehirde herkes suçlu” diyerek, sessiz kalmanın bile suç ortaklığına dönüştüğünü belirten Çetinkaya, adeta okuyucuyu içsel bir hesaplaşmaya davet ediyor.
Devletin Hafızasına Derin Bir Yolculuk
Eserde öne çıkan karakter Nahit Söylemez’in Sultanahmet Meydanı’nda öldürülmesiyle başlayan süreç, yalnızca bir cinayet soruşturması değil; devletin karanlık köşelerine yapılan bir yolculuğa dönüşüyor. Kitap, bu cinayet üzerinden devlet içinde zaman zaman ortaya çıkan güç çatışmalarına ve bu çatışmaların perde arkasındaki derin organizasyonlara odaklanıyor. Çetinkaya bu durumu, "Her devlet kendi varlığını korumak ister" sözleriyle açıklıyor.
Vicdanın Rehberliğinde Bir Dedektif: Eşref Kalender
Romanın baş karakteri Eşref Kalender, yalnızca bir dedektif değil; aynı zamanda toplumsal vicdanın sesi. Soğukkanlı yapısı, zarif karakteri ve derin sezgileriyle adaletin izini süren Kalender, karanlıkla aydınlık arasında sıkışmış toplumun umudu haline geliyor. Onun pusulası vicdan, yürüdüğü yol ise hakikat.
Sessizlik: Zorunluluk mu, Suç Ortaklığı mı?
Romanda en dikkat çekici unsurlardan biri, sessizliğin toplum belleğinde nasıl yer ettiği. Çetinkaya, “Suskunluk bir tercihse, her susan suç ortağıdır” diyerek toplumsal reflekslerin arka planına derin bir eleştiri getiriyor. Ancak aynı zamanda zorunluluktan kaynaklanan sessizliklere de anlayışla yaklaşarak, empati duygusunu elden bırakmıyor.
Türkiye Gerçekleriyle Yüzleşme Çağrısı
Çetinkaya, Türkiye’yi “okumasını bilen için iyi bir okul” olarak tanımlarken; toplumsal gerçeklerle yüzleşmenin önemini vurguluyor. Faili meçhul olaylar, karanlık cinayetler ve örtbas edilen geçmiş, romanın dramatik yapısını besliyor. Ancak bu karanlığın içinden yükselen ses, adaletin umudunu da içinde taşıyor.