1902’de Kadıköy’de doğan Afife, ailesinin tüm itirazlarına rağmen tiyatrocu olmayı hayal etti. Henüz genç bir kızken Darülbedayi’ye başvurdu. 1918'de kazandığı sınavla, dönemin tiyatro eğitimi veren en prestijli kurumlarından birine kabul edildi. Ancak bu yol, onun için yalnızca sanata değil; yasağa, gözyaşına ve direnişe de açılıyordu.
İlk sahne, ilk mücadele
Afife Jale, tiyatroya “stajyer oyuncu” olarak başladı. Ancak sahneye çıkması yasaktı. Ta ki 1920 yılında Eliza Binemeciyan Paris’e gidene kadar... Hüseyin Suat’ın Yamalar oyununda boş kalan “Emel” rolü için Afife seçildi. Ve 22 Nisan gecesi Kadıköy Apollon Tiyatrosu’nda sahneye çıkarak tarihe geçti: Sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını oldu.
Afife’nin başarısı dönemin muhafazakâr yapısını sarstı. Müslüman kadınların sahneye çıkması İçişleri Bakanlığı kararıyla yasaktı. Defalarca gözaltına alındı, tiyatrolardan kovuldu. Ancak Afife hiçbir zaman pes etmedi. Sanat uğruna kimliğini gizledi, başka isimlerle turnelere çıktı.
Anadolu turneleri ve derinleşen yalnızlık
Burhanettin Tepsi ve Fikret Şadi gibi isimlerle Anadolu’da birçok şehirde oyunlara çıktı. Ama yorgundu. Hem toplumla, hem içsel acılarıyla savaşıyordu. Turne kamyonlarında, küçük sahnelerde alkışlanan Afife, artık yalnızca rol değil; varoluş mücadelesi veriyordu.
Zamanla baş ağrıları ve stres için doktorların verdiği morfin bağımlılığa dönüştü. Sanat, onun için acının da kaynağı olmuştu. Bu süreçte müziğe tutundu. 1929’da tambur üstadı Selahattin Pınar’la evlendi. Ama evlilik de onu kurtaramadı. Bağımlılık hem sahneyi hem sevgiyi yuttu.
Sessiz bir veda
Hayatının son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde geçirdi. Tiyatro perdesi çoktan kapanmıştı. 24 Temmuz 1941’de, 39 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Afife Jale, bir dönemin yalnızca öncüsü değil, aynasıydı. Bugün onun adı tiyatro ödüllerinde, sahnelerde, kadınların cesaretinde yaşamaya devam ediyor. Ölümünün üzerinden 84 yıl geçti ama sesi hâlâ perdenin arkasında fısıldıyor:
“Sanat, bir kadının en güçlü haykırışıdır.”