Yeni Birlik Gazetesi
Yeni Birlik Gazetesi Kültür Sanat İstanbul’un üçüncü tepesindeki zamanın taşı:Süleymaniye Camii

İstanbul’un üçüncü tepesindeki zamanın taşı:Süleymaniye Camii

İstanbul’un üçüncü tepesinde yükselen Süleymaniye, dört minaresi ve dev kubbesiyle 468 yıldır hem göğe hem gönüllere hükmediyor.

1550’de temeli atılan Süleymaniye Camii, 15 Ekim 1557’de görkemli bir açılışla ibadete açıldı. Aradan geçen 468 yıl boyunca deprem, yangın, savaş ve değişen zamanlara rağmen ayakta kalan bu eser, Osmanlı medeniyetinin zamana meydan okuyan bir simgesi olarak varlığını sürdürüyor.

Üçüncü tepede kurulan taht

İstanbul’un yedi tepesinden üçüncüsünde yükselen Süleymaniye, Boğaz, Haliç ve Marmara’yı aynı pencereden gören eşsiz bir konuma sahip. Bu manzara, yalnızca mimarî ihtişamı değil, aynı zamanda kentin ruhunu da yansıtır.

Cami, dört minaresiyle göğe uzanır. Minarelerdeki toplam on şerefe, Kanuni Sultan Süleyman’ın Osmanlı’nın onuncu padişahı oluşuna işaret eder. Bu sembolik anlatım, yapının yalnızca estetik değil, anlam bakımından da güçlü bir bütünlük taşıdığını gösterir.

Kubbenin görkemi

Süleymaniye’nin 53 metre yüksekliğindeki kubbesi yaklaşık 27 metre çapıyla Osmanlı mimarisinin en büyüklerinden biridir. Ayasofya’dan sonra Türkiye’deki en büyük ikinci kubbe olarak anılır; bazı kaynaklar üçüncü sırada sayar. Yarım kubbelerle desteklenen bu dev kubbe, hem teknik hem estetik açıdan bir mühendislik harikasıdır.

Kanuni’nin emriyle yükselen Süleymaniye, Mimar Sinan’ın “kalfalık eserim” dediği abidevi çalışmasıdır. Dört fil ayağı üzerine oturan kubbe sistemi, akustik için yerleştirilen küpler, ışığı içeri taşıyan geniş pencereler ve taş işçiliğinin zarafeti, Sinan’ın dehasını ölümsüz kılar.

Külliye: Bir şehrin kalbi

Süleymaniye yalnızca bir cami değildir. Medrese, darüşşifa, imaret, hamam, kütüphane ve dükkânlarıyla bir külliye olarak Osmanlı toplumunun sosyal hayatına yön vermiştir. İlmin öğrenildiği, hastaların şifa bulduğu, yoksulların doyduğu bu merkez, yüzyıllarca bir şehrin kalbi olmuştur.

Caminin avlusundan bakıldığında, Haliç’in suları, Boğaz’ın maviliği ve Marmara’nın ufku birleşir. Özellikle gün batımında, kubbelerin gölgesiyle bütünleşen bu manzara, ziyaretçisine hem estetik hem de manevi bir huzur sunar.

Şiirle yaşayan ruh

Büyük şair Yahya Kemal Beyatlı, “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” adlı şiirinde bu mabedin ruhunu şöyle dile getirir:

Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye’de,
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati…

Bu dizeler, Süleymaniye’nin yalnızca bir yapı değil, milletin hafızasında yaşayan manevi bir sembol olduğunun en güzel ifadesidir.

Her kubbesiyle göğe, her taşıyla tarihe tutunur: Süleymaniye…