103 yıl önce İzmir’in kurtuluşuyla sonuçlanan büyük zafer, yalnızca bir şehirdeki işgali sonlandırmadı; aynı zamanda Türk milletinin topyekûn direnişini zafere, işgale karşı gösterdiği kararlılığı bağımsızlığa dönüştürdü. 9 Eylül, bu yönüyle bir tarihsel kırılma ve kültürel belleğin dönüm noktasıdır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan Mondros’a
İzmir’in kurtuluşunu anlayabilmek için 1918 sonrasının Anadolu’suna bakmak gerekir. Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Mütarekesi, yalnızca bir ateşkes değil; Anadolu’nun dağılmasının habercisiydi. Müttefik devletler, mütarekenin 7. maddesine dayanarak işgallere başladı.
15 Mayıs 1919 sabahı, Yunan ordusunun İzmir’e ayak basması, bu işgal sürecinin Anadolu topraklarında en açık yüzü oldu. Gelişleri, sadece toprak işgali değil; halkın maneviyatına, yaşam biçimine ve onuruna da bir saldırıydı. Bu tarih, aynı zamanda Millî Mücadele’nin kıvılcımıdır.
Samsun’dan Dumlupınar’a
Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışıyla başlayan süreç; Erzurum ve Sivas kongreleriyle teşkilatlandı, Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile siyasi iradesini oluşturdu. Ancak bağımsızlık yalnızca siyasetle değil, sahada kazanılacak bir zaferle mümkün olacaktı.
İnönü Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi ve nihayetinde 26 Ağustos 1922 sabahı başlatılan Büyük Taarruz, bu sürecin askerî doruk noktası oldu. Türk ordusu, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da kazandığı Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile düşmanın belini kırdı. Ancak “Henüz her şey bitmedi.”
“Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
1 Eylül 1922’de, Çalköy'de ordu komutanlarını toplayan Mustafa Kemal Paşa, o meşhur emri verdi:
“Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Bu emir, sadece bir stratejik hedefin işaret edilmesi değil, Anadolu halkının işgale karşı sergilediği iradenin taçlandırılmasıydı. Ordular durmadı. 31 Ağustos'ta başlayan takip harekâtı insanüstü bir hızla ilerledi. Yunan ordusunun bıraktığı tahribat, yanan köyler, katledilen siviller; bu ilerleyişi sadece bir askerî görev değil, vicdani bir sorumluluk haline getirdi.
9 Eylül 1922: İzmir’e giriş ve tarihin dönüm noktası
Türk süvarileri, 9 Eylül sabahı İzmir’e ulaştı. Belkahve’den Halkapınar’a inen birlikler, Yunan askerinin geride bıraktığı pusuları etkisiz hale getirdi. Yüzbaşı Şerafettin Bey, süvarileriyle birlikte Hükümet Konağı’na ulaştı ve Türk bayrağını göndere çekti. Aynı anda Kadifekale’ye bir başka bayrak çekiliyordu. 15 Mayıs 1919’da başlayan 3 yıl 3 ay 24 günlük işgal, o gün sona erdi.
İzmir halkı, yıllardır içinde taşıdığı korku, öfke ve umudu o sabah çiçek yağmuruna dönüştürdü. O gün yaşananlar, sadece düşmanın şehirden çıkışı değil, bir milletin ayağa kalkışıydı. İzmir’in kurtuluşu, yalnızca bir şehirle sınırlı kalmadı. 18 Eylül 1922’ye kadar süren takip harekâtı sonunda Batı Anadolu tamamen işgalden arındırıldı. Bu askerî zafer, diplomatik süreci de hızlandırdı.
11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkesi, ardından 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması, bu zaferin siyasi sonuçlarıydı. Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlık temelleri böylece atılmış oldu. Ancak İzmir’in kurtuluşu, aynı zamanda toplumsal hafızada ve kültürel üretimde de önemli izler bıraktı. Marşlara, romanlara, resimlere, tiyatro oyunlarına konu oldu. Sanatçılar, tarihçilerin anlatamadığını tuvalde, sahnede, mısrada dile getirdi.
9 Eylül, sadece bir gün değil, bir bilinçtir
103 yıl önce atılan adımlar, bugün hâlâ İzmir’in sokaklarında hissediliyor. Konak Meydanı’nda dalgalanan bayrak, yalnızca devlete değil; bir halkın iradesine, kararlılığına, direnişine işaret ediyor. 9 Eylül, sadece geçmişe ait bir tarih değildir. O gün, geleceğini elleriyle yazan bir milletin günüydü.