Yeni Birlik Gazetesi
Yeni Birlik Gazetesi Kültür Sanat Klasik Türk Mûsikisinin zarif bestekârı: Suphi Ziya Özbekkan

Klasik Türk Mûsikisinin zarif bestekârı: Suphi Ziya Özbekkan

19 Temmuz 1966’da ebediyete uğurlanan Suphi Ziya Bey, musiki dehası, zarif melodileri ve şiirle bütünleşen besteleriyle klasik Türk mûsikisinin unutulmaz ustaları arasında yer alıyor.

25 Şubat 1887 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen Suphi Ziya Özbekkan, köklü bir aileye mensuptu. Babası hem devlet adamı hem de bestekâr olan Yûsuf Ziyâ Paşa, annesi ise Ayşe Behiye Hanım’dı. Eğitim hayatına Fransız bir mürebbiyeden aldığı dil dersleriyle başlayan Suphi Ziya, Farsçayı ise annesinden ve Şirvanlı Abdülmecid Efendi’den öğrenerek klasik doğu dillerinde derinleşti. Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi hocalarından aldığı özel derslerle çok yönlü bir kültür altyapısına sahip oldu.

Devlet adamlığından sanat yolculuğuna

1903 yılında Hariciye Nezâreti'nde memuriyet hayatına başlayan Suphi Ziya Bey, diplomasi alanında Roma ve Londra gibi önemli merkezlerde görev yaptı. 1920’li yıllarda serbest avukatlık ve çeşitli bankacılık görevlerinin ardından devletin ekonomik ve kültürel kurumlarında da yöneticilik yaptı. Ankara Radyosu’nda müdürlük ve sanat müşavirliği görevleriyle Türk mûsikisine yön veren isimlerden biri hâline geldi. Kurduğu “Küçük Koro” da dönemin seçkin icracılarını bir araya getiren önemli bir topluluk oldu.

Tanbûrî Cemil Bey’in takipçisi, hicaz’ın lirik bestekârı

Mûsiki yolculuğuna genç yaşta Vasilaki Efendi’den aldığı kemençe dersleriyle başlayan Suphi Ziya Bey, Vasilaki'nin vefatından sonra Tanbûrî Cemil Bey’in öğrencisi oldu. Nota bilmemesine rağmen duyduğu her melodiyi kalbinde şekillendiren sanatçı, bu eserleri arkadaşlarına notaya aldırarak geleceğe taşıdı.

Suphi Ziya Bey'in ilk eseri, 40 yaşından sonra bestelediği “Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin” mısraıyla başlayan hüzzam ilâhisidir. Ardından gelen “Neden hiç durmadan sevmiş bu gönlüm” uşşak şarkısıyla geniş çevrelerin dikkatini çekti. Lirik gücüyle ön plana çıkan, şiirle melodiyi kusursuz bir uyum içinde kaynaştıran Suphi Ziya, klasik formu çağdaş bir zarafetle yorumladı.

Eserlerinde hüzün değil, ince bir melankoli saklı

Bestelerinde derin bir lirizm ve hissedilir bir melankoliye rastlanan Suphi Ziya Bey, Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi ve Hacı Ârif Bey gibi ustaların izinden gitti; en çok etkilendiği isim ise Kadızâde Mustafa Çavuş oldu.

Bazı güfteleri bizzat kendisi yazan bestekârın öne çıkan eserleri arasında:

“Dün gece ye’s ile kendimden geçtim” (Hicaz)

“Feryâd ediyor bir gül için bülbül-i şeydâ” (Hüseynî)

“Titrer yüreğim her ne zaman yâdıma gelsen” (Muhayyer)

“Semt-i dildâra bu demler güzerin var mı sabâ” (Sabâ)

“Bir gamlı hazânın seherinde…” (Kürdîlihicazkâr, Ahmed Hâşim’in şiiri üzerine)

Bu eserlerde hem içli bir anlatım hem de zarif bir musiki dili kendini gösterir. Özbekkan, batı edebiyatına ve özellikle Fransız şiirine duyduğu ilgiyle de tanınıyordu; zaman zaman Fransızca şiirler yazsa da bunları yalnızca içsel bir tatmin olarak görüyordu.

Zarif bir hatıra: Müziğin sükûnetindeki imza

1966 yılının 19 Temmuz günü Ankara’da hayatını kaybeden Suphi Ziya Özbekkan, Cebeci Asrî Mezarlığı’na defnedildi. Ardında bıraktığı 62 eserlik repertuvar, klasik Türk mûsikisinin rafine estetiğini ve duygusal derinliğini bugüne taşımayı sürdürüyor. Adı, Beylerbeyi’nde bir sokağa verilerek de yaşatılıyor.

Bugün, onun ölüm yıl dönümünde sadece bir bestekârı değil; aynı zamanda kültürümüzün melodik hafızasını da anıyoruz.