Mezar taşları sessizliğin içinde bir ömrün yaşanmışlığını gözler önüne seriyor… Şu fani dünyada yaşadığı ömrün statüsünü, işini ve daha nice gizli bilgileri bir arada tek bir mezar taşında anlatıyor. Üstelik bunlar, sanat eseri niteliğinde bir estetikle işlenmiş taşlardır. Sözünü ettiğimiz, Osmanlı dönemine ait mezar taşlarıdır…
Mensur ve manzum olmak üzere yazılır
Osmanlı dönemi mezar taşları, sadece görkemli yapılarıyla değil; üzerlerindeki motifler, çiçekler ve sembollerle hem sanatsal hem de sosyolojik birer belge olarak öne çıkıyor. Özellikle İstanbul’daki mezar taşlarına baktığımız zaman, en eski taşların birçoğu İstanbul’un fethinden sonrasına kadar gitmektedir. Bu taşların üzerindeki yazılar, sözler ve şekil başları hangi dönemde yapıldığını da göstermektedir. Osmanlı mezar taşı yazıları biçimsel olarak iki ana gruba ayrılır: mensur ve manzum. Mensur yazılar; vezinsiz, kafiyesiz ve düz yazı şeklinde kaleme alınan metinlerdir. Manzum yazılar ise ölçülü, kafiyeli ve belli bir düzen içerisinde dizilmiş, edebi yönü güçlü metinlerdir.
Mezar taşlarının en üst kısmında yer alan bölüme “serlevha” adı verilir. Bu kısımda genellikle Osmanlı Türkçesi, Arapça ya da Farsça yazılar bulunur. Eski dönem mezar taşlarında serlevha bölümünde sıkça ayetler, hadisler, besmele, kelime-i tevhid gibi dini ifadeler ya da dünya hayatının geçiciliğini vurgulayan anlamlı sözler yer alır.
Sanatla yoğrulmuş yazıtlar
Osmanlı mezar taşlarında yer alan yazılar yalnızca bilgi vermez; aynı zamanda görsel bir sanat eserine dönüşür. Hat sanatının incelikle işlendiği bu taşlarda celî sülüs, ta‘lik ve nesih yazı türleri kullanılmıştır. Bu yazılar kimi zaman dua, kimi zaman hikmetli bir söz, kimi zaman ise ölümün kaçınılmazlığına dair manzum dizeler içerir. Bu yönüyle taşlar, birer kültürel hafıza belgesine dönüşür.
Taşta saklı kimlikler
Osmanlı mezar taşları, yalnızca sanatsal değil; aynı zamanda sosyolojik ve bireysel kimliğe dair çok güçlü birer taşıyıcıdır. Her taş, sahibinin toplumsal konumunu, cinsiyetini, mesleğini ve hatta bazen karakterini yansıtan sembollerle bezenmiştir. Özellikle taşların en üst kısmına yerleştirilen başlık şekilleri, mezar sahibinin kimliğini çözümlememiz için anahtar rol oynar.
Erkek mezar taşlarında görülen sarık, kavuk, fes gibi unsurlar kişinin mesleğine göre şekillenir:
Kadı, şeyh gibi dinî görev sahiplerinin taşlarında yüksek sarıklar; yeniçeri ve askerî sınıfa ait olanlarda ise rütbeyi simgeleyen özel kavuk tipleri yer alır. Bürokrat ve devlet görevlilerinin taşlarında sade ama gösterişli başlıklar görülür.
Kadınlara ait mezar taşlarında ise farklı bir estetik anlayış hâkimdir. Lale, karanfil, gül ve sümbül gibi çiçek motifleri, zarafetle birlikte kadın kimliğini sembolize eder. Motifler sade ama duyguludur; hayatın güzelliğine ve geçiciliğine dair sembolik anlatımlar içerir. Çocuk mezar taşları ise ayrı bir anlam dünyasına sahiptir. Kuşlar, küçük oyuncak figürleri, nar ve üzüm salkımı gibi motiflerle süslenen bu taşlar, masumiyeti ve erken biten hayatların hüznünü ifade eder.
Bugün birçok mezarlıkta sessizce yanından geçtiğimiz bu taşlar, aslında geçmişin bize kalan en zarif tanıklarıdır. Her biri, bir dönemin sosyal yapısını, inanç dünyasını, sanat anlayışını ve bireysel yaşam izlerini bugüne taşıyan nadide belgelerdir. Osmanlı mezar taşları; yalnızca ölülerin değil, aynı zamanda yaşanmış hayatların da dili olur. Taşlara kazınan her satır, her motif; kaybolan bir sesin, unutulmuş bir hikâyenin, yaşanmış bir hayatın estetikle yoğrulmuş ifadesidir.