Yeni Birlik Gazetesi
Yeni Birlik Gazetesi Kültür Sanat “Tanrı Uludur” sesleriyle başlayan 18 yıl: Ezanın yasaklı hikâyesi

“Tanrı Uludur” sesleriyle başlayan 18 yıl: Ezanın yasaklı hikâyesi

18 Temmuz 1932’de Türkçe ezanın okutulmasıyla başlayan değişim, ezanla özdeşleşen bir medeniyetin dilini, aidiyetini ve hafızasını derinden etkileyen bir dönüm noktası oldu.

İslam’da ezan, sadece namaza çağrı değil; tevhidin göklerde yankılanan ifadesidir. Hz. Peygamber’in Medine’de Bilal-i Habeşî’ye ilk ezanı okutmasından bu yana, ezan sesi İslam coğrafyasının ruhunu taşıyan bir sembol hâline gelmiştir.

Bu ulvî çağrı, zamanla farklı üslup ve nağmelerle söylenmiş, ancak özellikle İstanbul minarelerinden yükselen ezanlar, yalnızca kulaklara değil, gönüllere de hitap eden bir sanat eserine dönüşmüştür. Ezan okuma tarzı, özellikle Osmanlı sarayındaki hünkâr müezzinleri ve Enderun’da musiki eğitimi alan icracılar sayesinde, İstanbul’da bir gelenek olarak şekillenmiş ve rafineleşmiştir. Yahya Kemal’in ifadesiyle bu ses, “rûh-ı revân-ı Muhammedî”dir; yani Hz. Peygamber’in kâinatı saran ruhudur.

18 Temmuz 1932: Türkçe Ezan tüm yurtta okunmaya başladı

Cumhuriyet devrinin ilk yıllarında dinî metinlerin Türkçeleştirilmesi gündeme geldi. İlk adım 22 Ocak 1932’de Yerebatan Camii’nde atıldı. Hafız Yaşar Okur, Kur’an-ı Kerim’in Yasin Suresi’ni Türkçe olarak rast makamında okudu. Ardından 30 Ocak 1932’de Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii minaresinden ilk Türkçe ezan okundu. Bu gelişmelerin ardından 18 Temmuz 1932’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genelgesiyle Türkçe ezan uygulaması resmiyet kazandı ve tüm yurtta okutulmaya başlandı.

Artık ezan, “Tanrı uludur / Tanrıdan başka yoktur tapacak / Tanrı’nın elçisidir Muhammed” şeklinde duyuluyordu. Uygulama sadece ezanla da sınırlı kalmadı; tekbir, kamet ve hutbeler de Türkçeye çevrildi. Aynı yıl Kadir Gecesi’nde Ayasofya Camii’nde Türkçe Kur’an, Türkçe ezan ve kamet ile ilk toplu namaz kılındı ve radyolardan da yayınlandı.

Türkçe Kur’an’la kılınan ilk namaz nerede oldu?

Türkçeleştirme çalışmaları ezanla sınırlı kalmadı. 29 Ocak 1932 tarihinde Sultanahmet Camii’nde Meclis Başkanı Kazım Özalp’in de katıldığı özel merasimde, sekiz hafız çeşitli Kur’an surelerini Türkçe olarak okudu.

Bu sırada kılınan namaz da, Türkçe kıraatle eda edilen ilk uygulamalardan biri olarak kayıtlara geçti. Ayasofya Camii’nde Kadir Gecesi’nde yapılan tören ise daha da kapsamlıydı. Türkçe ezan, tekbir, kamet ve Kur’an okunmasıyla birlikte, Türkiye tarihinde bir ilki temsil etti.

Ezanın asıl hâliyle okunması yasaklandı: 18 yıllık hasret

1932’den itibaren fiilen başlayan Türkçe ezan uygulaması, 1941’de çıkarılan yasa ile Arapça okunması kesin olarak yasaklandı. Ezanı Arapça okumaya devam eden imam ve müezzinler çeşitli cezalara çarptırıldı.

Toplumun geniş kesimleri bu uygulamaya sessiz kalmadı. Bursa’da Topal Halil isimli bir vatandaşın Arapça ezan okuması üzerine dövülerek gözaltına alınması ve halkın bu duruma tepki göstererek valiliğe yürüyüş yapması, bu sessiz direnişin sembollerinden biri oldu. Ancak uygulama tam 18 yıl boyunca sürdü.

16 Haziran 1950: Ezan aslına kavuşuyor

1950 seçimlerinde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte, ezanın asli diliyle okunması yönünde ciddi adımlar atıldı. 14 Haziran’da meclise sunulan yasa teklifi, 16 Haziran 1950’de kabul edildi ve Ceza Kanunu’ndan ilgili madde çıkarıldı. Artık ezanın Arapça okunması serbestti.

Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin imzasını taşıyan ve 23 Haziran’da yayımlanan genelgeyle, bu değişiklik resmiyete kavuştu. Ramazan ayı öncesinde, İstanbul’da Sultanahmet Camii minarelerinden yükselen çifte Arapça ezanlarla uygulama fiilen başladı. Basında yer alan haberlere göre halk cami avlularında toplanıp sevinç gözyaşları döktü, kurbanlar kesildi, minarelerden yükselen bu tanıdık nida secdelere vesile oldu.

Ezan sadece ses değildir, kimliktir

Ezanın dili üzerine yürütülen tartışmalar, sadece metin üzerinden değil; bir medeniyetin ruhuyla ilgilidir. 18 Temmuz 1932’de başlayan Türkçe ezan uygulaması, modernleşme ve gelenek arasında bir denge arayışıydı.

Ancak İstanbul’un yüzyıllardır taşıdığı o eşsiz ezan tavrı, sadece kelimelerden ibaret değildi. Bir musiki, bir kimlik, bir ruh hâliydi. Bugün hâlâ sabahın ilk ışıklarıyla Çamlıca’dan yükselen bir ezan sesi, sadece vakti değil; medeniyetin hafızasını da hatırlatır.