Yazın Enerjisiyle Dolu Bir Röportaj: Demet Özdemir’le LuCast Studio’da Buluşma
Sıcacık bir yaz günü, Beyoğlu’nun yaratıcı ruhunu taşıyan LuCast Studio’da Demet Özdemir’le sıradanın dışında bir röportaj gerçekleştiriyoruz. Ekranda canlandırdığı karakterlerin ötesine geçiyor, onun kendi iç yolculuğuna tanıklık ediyoruz.
“Uzun süredir kimse bana ‘Nasılsın?’ dememişti” diyerek başlıyor söze. “Tatil dönemindeyim, şehirden çok uzaklaşmadım ama dinlenmeye odaklıyım. Yeni sezona enerjik başlamak istiyorum.”

“Yaş Değil, İçeride Hangi Yaşa Tutunduğun Önemli”
30’lu yaşların hayatına etkisi sorulduğunda, Demet zamanın değil, yaşanmışlığın belirleyici olduğunu söylüyor:
“Sayılara değil, ruh hâline bakarım. Heyecan, umut ve hareket hâli yaşla sınırlanmamalı.”
Kendini dönemlere ayırdığını, her aşamanın farklı bir versiyonunu ortaya çıkardığını da vurguluyor:
“Her yeni deneyim beni dönüştürdü. Sonra o hâlimle yeni dönemime adapte oldum.”
“Kendimi Kırmamak Üzerine Düşünüyorum”
Demet Özdemir, kendiyle hesaplaşmalarında artık daha cesur:
“İnsanları üzmemek adına çok şey bastırmışım. Şimdi görüyorum ki aslında en çok kendimi ihmal etmişim. Bu, değiştirmek istediğim bir yönüm.”
Aile, Karakter ve Yüzleşme
Kişiliğinin büyük bölümünü çocukluk döneminde aldığına inanıyor:
“Karakterimizin %90’ı büyüdüğümüz ortamda şekilleniyor. Geri kalan kısım ise hayatla nasıl temas kurduğumuza bağlı.”
“Reddettiğin şeylerle benzeşmeye başlıyorsun. Bu farkındalık bile büyük bir yüzleşme.”

Başarının Sırrı: Sezgi, Sorumluluk ve Cesaret
Hem dijital hem geleneksel medyada başarılı projelerde yer almayı neye borçlu olduğunu şöyle açıklıyor:
“İşe başladığım anda hissettiklerim, bana o projeye sahip çıkma sorumluluğu getiriyor. Sadece oyuncu gibi değil, bir ev sahibi gibi hissediyorum.”
Yeni sezonu yaklaşan Eşref Rüya dizisinde canlandırdığı Nisan karakteri için de benzer bir bağ kuruyor:
“Nisan’ın çabası, mücadeleci ruhu ve biraz da bildiğim hayatlardan biri olması beni çekti. Aşk hikayesi ise bugünün ilişkilerinden çok farklı; beklemeyi bilen bir aşk.”
“Kadın Olduğum İçin Değil, Kadın Olduğumuz İçin Zorluklar Var”
Setlerde ya da sosyal ilişkilerde kadın olmanın getirdiği sınavlara da değiniyor:
“Kontrol bende olmazsa, yapmak istediklerimin gerçekleşmeyeceğini erken anladım. Bu yüzden zaman zaman kararlı, hatta sesi yüksek biri oldum.”
Güzellik kalıpları ve sektörel dayatmalarla mücadelede ise denge arayışını sürdürüyor:
“Ne yaparsam yapayım, herkesin beklentisini karşılayamam. Ama o sesleri daha az duymayı öğreniyorum.”
“Sanatçının Tepkisi İçten Gelmeli”
Toplumsal olaylara karşı sessiz kalmayan Demet Özdemir, bunun bir zorunluluk değil, içsel bir dürtü olması gerektiğini savunuyor:
“Bir duyguyu paylaşmak istemiyorsan, bunu zorlamak anlamsız. Ama ben duygularımla hareket eden biriyim. Sessizliği değerli bulmuyorum.”
Toplumsal Baskı ve Kadınlık Halleri
Özdemir, özellikle kadınlara yönelik görünmez baskıları yüksek sesle dile getiriyor:
“Eskiden bana ne söylenirse onu doğru sanıyordum. Artık kendime ne istediğimi soruyorum. Kadınların çoğu, kendi isteklerinden uzak hayatlar yaşıyor. Deneyim paylaşımı güçlendiriyor.”
“Toplum baskısı bitmeyecek, ama kendi iç sesimize güvenmeyi öğrenmeliyiz. O zaman dış sesler etkisizleşiyor.”

“Aşkın Kısa Sürmesi Onu Önemsiz Kılmaz”
Geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açıklamada “Aşk kısa sürer” dediği için eleştirilmişti. Bu sözlerini şu şekilde netleştiriyor:
“Aşkı sevgiden ayıran şey, onun kimyasal ve geçici olması. Bu yüzden kıymetli. Eğer kalıcı olsaydı, sevgi bu kadar anlam kazanmazdı.”
İlişkilerde öğretici bir pozisyona düşme eğiliminde olduğunu da samimiyetle paylaşıyor:
“İnsanları dönüştürmeye çalışıyorum ama artık bunun benim sorumluluğum olmadığını fark ediyorum. Denge kurmaya çalışıyorum.”