İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Politika Bir siyaset tipolojisi: Mustafa Sarıgül

Bir siyaset tipolojisi: Mustafa Sarıgül

Mustafa Sarıgül CHP tarafından Şişli Belediye Başkanlığı’na aday gösterilmeyince, DSP’den aday olacağını açıkladı.

Mustafa Sarıgül CHP tarafından Şişli Belediye Başkanlığı’na aday gösterilmeyince, DSP’den aday olacağını açıkladı. Bu vesileyle Türkiye’de kimi siyasi figürlerin kendi varoluşunu siyaset uğraşısına indirgemelerine daha yakından bakmaya çalışacağım. Bir diğer deyişle kişinin yaşam amacını cari siyasetin içerisinde sürekli bir yerlerde olmaya, sürekli şu ya da bu görevlerde bulunmaya kilitlemesinin nedenleri üzerinde duracağım.
***
Bu konu için Mustafa Sarıgül, tipik bir örnek. Yaşamının siyasi alanına baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:
1956 Erzincan doğumlu olan Sarıgül, siyasi hayatına CHP Şişli İlçesinde başlar. 1987 yılında SHP’den İstanbul milletvekili seçilir. 18. dönem TBMM’nin en genç milletvekilidir. Sarıgül TBMM Başkanlık Divanı üyeliği, Türk Parlamenter Birliği Üyeliği, Türk-Alm, Galatasaray Spor Kulübü Yönetim Kurulu Üyeliği, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Üyeliği, Herkes İçin Spor Federasyonu Asbaşkanlığı görevini üstlendi. 
1999 yerel seçimlerinde Şişli Belediyesi Başkanlığını kazandı. 
2004 yerel seçimlerinde ise %70 oy oranıyla rekor kırarak bu göreve tekrar seçildi.
 2004 yılında CHP Genel Başkanlığına adaylığını koydu fakat olaylı geçen seçim sürecinden sonra zafer Deniz Baykal’ın oldu. CHP’den ihraç edildi, sonra mahkeme kararıyla geri döndü. 
2009 yılında DSP’den tekrar Şişli Belediye Başkanı seçildi. Bu arada DSP’den ayrıldı, bir süre bağımsız kaldı ve tekrar CHP’ye girdi. 
2014 yerel seçimlerde CHP Sarıgül’ü İBB adayı yaptı, ancak AKP’nin adayı Kadir Topbaş karşısında %8 bir oy farkıyla kaybetti. (bilgiler “biyografi.net” den derlenmiştir.)
***
Şişli ilçesi üzerindeki kontrolünü devam ettirmek isteyen Sarıgül ile Şişli’nin şimdiki başkanı Hayri İnönü arasında çok ciddi sorunlar yaşandı.
Sarıgül, 2019 yerel seçimlerinde CHP’den Şişli Belediye Başkan Adayı yapılmayınca, soluğu DSP’de aldı.
Bir dönem milletvekili, 3 dönem belediye başkanlığı yapmış, İBB adayı olmuş, CHP Parti Başkanlığına adaylığını koymuş, birkaç defa iki parti değiştirmiş vb. Gerçi 5 dönem belediye başkanlığını yapıp bu dönem de aday olanlar da var. 
***
Bir kişi ölene kadar da siyasetin şurasında veya burasında bulunabilir. İnsan zaten varlığı gereği, pasif de olsa sonuçta siyasi bir figürdür. Yalnızca sandığa gidip oy atmak da sandığa gitmemek de edilgen bir siyasi tavırdır. Benim kastım kişinin siyasetle ilgilenmesi, onun içinde bulunması değil, uzun 
yıllar birtakım görevlerde bulunup da hala o yolda mevkii talep etmesidir!
Tekrar ediyorum, bu yalnız Sarıgül’e özgü değil, onun gibileri çok var. 
***
Neden insanlar yaşamın zenginliğini siyasetin alanına sıkıştırıyor ve sürekli bir iktidar (Burada iktidardan illa hükümeti değil, herhangi bir devlet makamı veya yetkilendirilmiş bir görev yerini kastediyorum) talep ediyorlar?
Bizim gibi ülkelerde ilk aklımıza gelen cevap, kamu kaynaklarından beslenmek, kendine ve çevresine sermaye aktarmak akla geliyor ki, haksız da değiliz! Ama bu cevap yetersiz.
***
Bu konuda Bertrand Russel “İktidar” kitabında şöyle diyor: “İnsanoğlunun sınır tanımayan isteklerinin en belli başlıları, iktidar ve şan kazanma istekleridir…Mal hırsı, iktidar ve şan hırsından ayrıldığı zaman sınırlıdır. Geçimini sağlayacak insaflıca bir parayla doyurulabilir. Akla yakın ölçüde bir rahat sağlama bağlandı mı, bireyler de toplumlar da servetten çok iktidar peşinde koşarlar. İktidar sağlamak için servet sahibi olmak ya da iktidarını artırmak amacıyla servetlerini artırmak isteyebilirler, ama her iki halde de bunların temel güdüleri iktisadi değildir.” (Russel – İktidar – Cem Yay. Syf. 11-12)
***
İktidar talebi elbette ekonomik çıkarlardan ayrı değildir, ama onunla da sınırlı değildir; işin içinde hiç de azımsanamayacak ölçüde bir güç, tutku ve şan talebi de vardır diyen Russel’ın görüşü özellikle şan teriminin daha çok dönemsel (örneğin şövalyelik, mitolojik, destanlar vs.) bir değer olması hesabıyla tartışılabilir. Ben bu tespite sürekli iktidar talep eden, hep bir yerlerde bulunarak tatmin yaşayan kişilerin sorunlu olabileceklerini de eklemek istiyorum. 
Sorunlu diyorum çünkü, neden Avrupa’da görev almış siyasetçiler koltuğa yapışmıyor, sürekli “ben, ben” demiyor? İşte bu bir kültür farkı! 
***
Sarıgül ve benzerlerine baktığımda şöyle diyorum: Servetiniz var, gidin paranızı yiyin. Para yemesini mi bilmiyorsunuz? Mesleğinizi yapın. Sivil alanlarda çalışın. Okuyun, yazın, bir hobi edinin, Türkiye’yi ve dünyayı gezin, müzelere gidin, bir sanat dalıyla ilgilenin, bir müzik aleti çalmayı deneyin, eğlenin, ağaç dikin, torun bakın, balığa çıkın, denize girin, dağlara çıkın, yürüyün, sinemaya gidin, evde yatın, tembellik edin vb. ‘Dışarıda’ koskoca bir hayat var!
***
Bir noktaya açıklık getirelim, bu tip kişilerle işletme sahiplerini aynı görmüyorum. Hani denir ya; ‘bu fabrikatörün yedi sülalesine yetecek mal varlığı varken, hala çalışıyor, bu ne doyumsuzluk’ vb. Bunun cevabını 150 yıl önce Marx mealen şöyle veriyor: Burjuvazi kendini yenilemek, büyümek zorundadır. Rekabet ve daha çok kar eğrisi, burjuvaziyi buna zorlar. Makinalarını yenileyecek, işgücünü verimli kılacak koşulları sağlayacak, üretim tekniklerini üretim sürecine uygulayacak, iş konusuyla bağlantılı alanlara yatırım yapacak vs. Aksi taktirde piyasa onu geriletir ve bir süre sonra da siler. Örneğin bir otomobil üreticisi bundan 40 yıl önce ürettiği otomobili aynen bugüne kadar üretebilir miydi? Üretemezdi, çünkü o otomobilin alıcısı olmazdı!
***
Yalnızca çok miktarda parası ve gayrimenkulü olan bir kişinin bu varlığına zenginlik denir, ama sermaye denmez. Çünkü bu kişi, sermayenin bileşenlerine (üretim araçları, üretici güçler) sahip değil. Bu durumun kültürel bir sonucu daha vardır ki, bizim gibi ülkelerdeki iş dünyasının karakteristik ayrımını oluşturur. Burjuvanın bir kendi sosyal ve kültürel yapısı vardır ki, bu gerçeklik onun sınıf özelliğidir.
***
Bana öyle geliyor ki bu tip zenginlerin alt yapıları yok, iç dünyaları gelişmemiş. Bunlar siyaseti bir manivela olarak kullanıp başkalarının üzerinde gerek mevkii yoluyla gerekse parasal gücüyle hükmetmenin ilkel tatmini içerisinde bir kendini tüketme hali yaşıyorlar!