GÖKHAN EREK / ÖZEL HABER
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Venezuela arasında yaşanan gerilimler, her geçen gün yeni boyut kazanmaya devam ediyor. ABD Başkanı Donald Trump, son yaptığı açıklamada Venezuela yönetimini "yabancı terör örgütü" olarak tanıdıklarını ve yaptırıma tabi tüm Venezuela kaynaklı petrol tankerlerinin bloke edilmesi talimatını verdiğini dünya kamuoyu ile paylaştı. Peki, Trump’ın, Venezuela'ya abluka emri vermesi nasıl yorumlanmalı, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ve yönetimini terör örgütü ilan etmek ne demek, ABD’nin, Venezuela’daki amacı ne, ABD, petrol yatakları ve değerli madenlere sahip olmak için Venezuela’ya işgal girişiminde bulunurken; dünyanın tepkisi sadece izlemek mi olacak, dünyadan ciddi tepkiler gelmemesi durumunda ABD veya diğer süper güçler; yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip ülkeleri işgale kapı mı aralayacak? Ankara Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Arslan, Yeni Birlik Gazetesi’ne yorumladı.

“MAKSİMUM BASKI STRATEJİSİNİN YENİ BİR AŞAMASI NİTELİĞİNDE”
ABD Başkanı Donald Trump’ın, Venezuela’ya yönelik abluka emrinin, yalnızca ikili ilişkilerde değil; küresel düzeyde de önemli sonuçlar doğurabilecek bir adım olarak değerlendirilmesi gerektiğini aktaran Dr. Mustafa Arslan, “Öncelikle bu karar, Washington’un uzun süredir uyguladığı “maksimum baskı” stratejisinin yeni bir aşaması niteliğinde. Venezuela ekonomisinin en büyük dayanağı olan petrol gelirlerini hedef almak, Maduro yönetimini ekonomik olarak boğmayı ve rejim değişikliğini zorlamayı amaçlıyor. Bu tür abluka kararları, klasik yaptırımlardan farklı olarak doğrudan ülkenin dış ticaret damarlarını kesmeye yöneliyor. Dolayısıyla Venezuela’nın uluslararası pazarlara erişimi daha da daralırken, ülke içindeki ekonomik kriz derinleşiyor.” şeklinde konuştu.
KÜRESEL ENERJİ PİYASALARINA YANSIMASI NE ŞEKİLDE OLDU?
Dr. Arslan, ABD’nin attığı adımın, küresel enerji piyasalarına yansımasının da dikkat çekici olduğunu belirterek, şunları kaydetti, “Kararın ardından Brent ve WTI petrol fiyatlarının yüzde 2’nin üzerinde yükselmesi, ablukanın yalnızca Venezuela’yı değil, dünya çapında enerji dengelerini etkileyebileceğini gösteriyor. Venezuela’nın üretim kapasitesi küresel arzın küçük bir bölümünü oluştursa da bu tür siyasi krizler piyasalarda belirsizlik yaratıyor ve fiyat dalgalanmalarını tetikliyor. Özellikle Çin gibi Venezuela’dan petrol alan ülkeler için bu abluka enerji güvenliği açısından yeni riskler anlamına geliyor.”
“ABLUKA HUKUK AÇISINDAN SON DERECE TARTIŞMALI”
Uluslararası hukuk açısından ise ablukanın son derece tartışmalı bir alan olduğuna dikkat çeken Dr. Arslan, “Venezuela yönetimi, ABD’nin bu adımını “deniz korsanlığı” ve “egemenlik ihlali” olarak tanımlıyor. Çünkü abluka, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı olmaksızın tek taraflı biçimde uygulanıyor ve uluslararası denizcilik hukukunda serbest seyrüsefer ilkesine aykırı görülüyor. Bu nedenle Caracas, konuyu BM gündemine taşıyarak ABD’nin eylemlerini uluslararası toplum nezdinde gayrimeşru ilan etmeye çalışıyor.” ifadelerini kullandı.
MADURO YÖNETİMİ GAYRİ MEŞRU HALE GETİRMEK Mİ İSTENİYOR?
Dr. Arslan, Maduro yönetimini “terör örgütü” ilan etmenin, ABD’nin Venezuela’ya yönelik baskı stratejisinde oldukça sert bir söylem değişikliğini ifade ettiğini söyleyip sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Bu tanım, yalnızca diplomatik bir etiketleme değil, aynı zamanda uluslararası sistemde Maduro rejimini gayri meşru hale getirme girişimi olarak okunmalı. Washington böylece Caracas yönetimini sıradan bir otoriter rejim değil, küresel güvenlik için doğrudan tehdit oluşturan bir aktör olarak konumlandırıyor.”
“MÜZAKERE VE DİYALOG İHTİMALLERİNİ ZAYIFLATIYOR”
ABD’nin, Venezuela’ya yönelik terör yaklaşımının sonuçlarının oldukça geniş kapsamlı olduğunu dile getiren Dr. Arslan, “Öncelikle Venezuela ile iş yapan şirketler ve ülkeler, ABD’nin yaptırımlarına maruz kalma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Bu durum, Venezuela’nın dış ticaret kanallarını daha da daraltarak ekonomik izolasyonu derinleştiriyor. Ayrıca diplomatik çözüm yollarını da kapatıyor; çünkü bir hükümetin “terör örgütü” olarak tanımlanması, müzakere ve diyalog ihtimallerini zayıflatıyor.” diye konuştu.
HEDEF VENEZUELA’YI ULUSLARARASI ARENADA YALNIZLAŞTIRMAK MI?
Dr. Arslan, ABD’nin “Terör Örgütü” söyleminin aynı zamanda güçlü bir mesaj içerdiğinin altını çizerek, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Maduro artık yalnızca demokratik meşruiyeti tartışmalı bir lider olarak değil, küresel güvenlik tehdidi olarak sunuluyor. Bu, uluslararası kamuoyunu Venezuela’ya karşı daha sert tutum almaya yönlendirme çabası olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla “Terör Örgütü” ilanı hem ekonomik baskıyı artıran bir araç hem de Venezuela’yı uluslararası arenada yalnızlaştırmayı hedefleyen bir propaganda hamlesi niteliği taşıyor.”
DÜNYANIN EN BÜYÜK PETROL REZERVİNE SAHİP ÜLKESİ!
ABD’nin, Venezuela’daki amacının, farklı boyutlarıyla değerlendirildiğinde yalnızca tek bir gerekçeye indirgenemeyecek kadar çok katmanlı olduğunu söyleyen Dr. Arslan, “Öncelikle enerji kaynakları meselesi öne çıkıyor. Venezuela, kanıtlanmış petrol rezerviyle dünyanın en büyük rezervine sahip ülke konumunda. Bu durum, Washington açısından enerji güvenliği ve küresel enerji piyasalarında stratejik üstünlük anlamına geliyor. Dolayısıyla ABD’nin baskısının temel motivasyonlarından biri, bu kaynakların kontrolünü sağlamak ve Venezuela’nın petrol gelirlerini kendi dış politika hedefleri doğrultusunda sınırlamak.” ifadelerine yer verdi.
KRİTİK BİR CEPHE OLARAK MI GÖRÜLÜYOR?
Dr. Arslan, ABD’nin Venezuela’ya yönelik hamlelerinin, jeopolitik üstünlük arayışında da belirleyici olduğunu aktarıp, “Latin Amerika, son yıllarda Çin ve Rusya’nın giderek artan etkisine sahne oluyor. Özellikle Çin’in Venezuela ile yaptığı enerji anlaşmaları ve Rusya’nın askeri/diplomatik desteği, ABD’nin bölgedeki geleneksel nüfuzunu zayıflatıyor. Washington, bu rekabeti sınırlamak ve Latin Amerika’daki hegemon konumunu yeniden pekiştirmek için Venezuela’yı kritik bir cephe olarak görüyor.” dedi.
“PETRO’NUN DURUŞU ABD’NİN MÜDAHALELERİNE DUYULAN RAHATSIZLIĞIN AÇIK GÖSTERGESİ”
ABD’nin, Venezuela’ya yönelik abluka ve baskı politikalarının, yalnızca ikili ilişkilerde değil; küresel düzeyde de yankı uyandırdığını hatırlatan Dr. Arslan, sözlerini şu şekilde devam ettirdi, “Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, Washington’un hava sahası kapatma ve abluka kararını “tamamen yasa dışı” olarak nitelendirdi ve bunun bölgesel bir krize yol açabileceğini vurguladı. Petro’nun bu çıkışı, Latin Amerika’da ABD’nin müdahalelerine karşı duyulan rahatsızlığın açık bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.”
ABD-RUSYA ARASINDA YENİ BİR GERİLİM HATTINA MI DÖNÜŞECEK?
Dr. Arslan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ise Maduro’ya açık destek vererek, ABD’nin adımlarını doğrudan karşılayan bir tutum sergilediğini belirtip, “Bu durum, Venezuela krizinin yalnızca bölgesel bir mesele olmaktan çıkıp ABD-Rusya arasında yeni bir gerilim hattına dönüşebileceğini gösteriyor. Moskova’nın desteği, Caracas yönetimine moral sağlarken, Washington’un baskı stratejisini küresel ölçekte daha tartışmalı hale getiriyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“DÜNYA KAMUOYU GÜÇLÜ BİR TEPKİ VERMEZSE…”
Uluslararası risk boyutunun ise daha geniş bir perspektife işaret ettiğini dile getiren Dr. Arslan, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Eğer dünya kamuoyu güçlü bir tepki vermezse; bu tür abluka ve işgal girişimleri başka kaynak zengini ülkeler için de emsal teşkil edebilir. Özellikle Afrika ve Orta Doğu’daki enerji ve maden zengini ülkeler, benzer baskılarla karşı karşıya kalabilir. Bu senaryo, uluslararası hukuk düzeninin zayıflaması ve büyük güçlerin kaynaklara erişim için daha agresif yöntemlere başvurması anlamına gelir.”