İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Röportaj Gazze’de yaşananların perde arkasında neler var?

Gazze’de yaşananların perde arkasında neler var?

7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu’nun yıl dönümü dolayısıyla değerlendirmelerde bulunan Av. Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, “Meseleyi yalnızca İsrail–Filistin ekseninde okumak büyük bir indirgeme hatası olur. Zira bugün yaşanan gerilimler, İran–Suudi Arabistan rekabetinden Doğu Akdeniz deniz yetki alanı politikalarına, Türkiye’nin yükselen jeopolitik rolünden ABD ve Rusya, Çin’in yeniden bu bölgelerde konumlanmasına kadar çok katmanlı bir güç mücadelesinin parçasıdır.” dedi.

MUHABİR: Gökhan Erek

MUHABİR Gökhan Erek / Özel Haber

Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları tarafından 7 Ekim 2023 tarihinde başlatılan ve tarihe “Aksa Tufanı Operasyonu” olarak geçen süreç ile işgalci İsrail’e karşı ciddi bir mücadele verildi. İşgalci İsrail, kurulduğu günden 7 Ekim 2023’e kadar onca hukuk, ahlak, vicdan tanımaz eylemleri ile tanınırken; 7 Ekim sonrası ise kadın, erkek, çocuk demeden soykırıma imza attı. Açıklanan resmi rakamlara göre Gazze’de 67 bin 139 kişi hayatını kaybetti. Yaralıların sayısı ise 169 bin 583’e ulaştı.  Milyonlarca insan ise 21’nci yüzyılda büyük göçlere zorlandı, yerinden, yurdundan edilen milyonlar aynı zamanda ise insani yardımların ulaşamaması sonucu açlık ve susuzluk ile karşı karşıya kaldı. ASBÜ Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Av. Doç. Dr. Emete Gözügüzelli ise Gazze’de son iki yılda yaşananları, kalıcı barış arayışı ve olası gelecek senaryoları hakkında Yeni Birlik Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu. 

Av. Doç. Dr. Emete Gözügüzelli

“BÖLGESEL TARİHTE BİR DÖNÜM NOKTASI”

7 Ekim 2023’te başlayan ve literatürde “Aksa Tufanı Operasyonu” olarak adlandırılan sürecin, üçüncü yılına girerken Ortadoğu’nun jeopolitik dengelerinde kalıcı sarsıntılar yarattığını hatırlatan Av. Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, “İkinci yılın sonunda ortaya çıkan tablo, yalnızca askeri ve siyasi gelişmeler açısından değil, insani ve toplumsal etkileri bakımından da bölgesel tarihte bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.” ifadelerini kullandı. 

“KÜRESEL VİCDAN KAMUOYU KAZANIMI ORTAYA ÇIKMIŞTIR”

Av. Doç. Dr. Gözügüzelli, savaşın ilk evrelerinde artan hava saldırıları, kent altyapısının çökmesi ve sivil yerleşimlerin ağır hasar görmesinin, Gazze’yi fiilen yaşanamaz hale getirdiğini dile getirip şunları kaydetti, “İsrail, teknolojik üstünlüğüne rağmen uzun vadeli bir yıpratma sürecine girmiş ama kendisini uluslararası alanda yıpratmış, zayıflatmış, yalnızlaştırmıştır. Hamas ise askeri açıdan güç kaybetmesine karşın siyasi mevcudiyetini ve ideolojik direncini korumayı başarmış ve uluslararası alanda Filistin Devleti’nin iki devletli çözüm modelinde tanınmasını sağlamıştır. Bu durum, iki taraf arasında belirgin bir “Kazanan-Kaybeden” sonucu değil, daha ziyade gerçekçi zemine uluslararası aktörlerin çekilmesini sağlama baskısı oluşturan küresel vicdan kamuoyu kazanımı ortaya çıkmıştır.”

“KOLEKTİF BİR SOYKIRIMIN İFADESİDİR”

İnsani açıdan bakıldığında, Gazze’deki toplulukların derin bir krizle karşı karşıya kaldığını belirten Av. Doç. Dr. Gözügüzelli, “Uluslararası raporlara göre nüfusun tamamı akut gıda yetersizliği yaşamaktadır; sağlık, eğitim ve barınma altyapısı tamamen işlevsiz hale gelmiştir. Ortaya çıkan bu tablo, yalnızca fiziksel yıkımın değil, toplumsal düzeyde kolektif bir travmanın, acının soykırımın da ifadesidir.” şeklinde konuştu. 

“KÜRESEL GÜVENLİK GÜNDEMİNİN MERKEZİNDE YER ALAN KRİZ”

Av. Doç. Dr. Gözügüzelli, Gazze içinde son dönemde ortaya çıkan Hamas karşıtı gösterilerin, örgütün toplumsal meşruiyetinde zedelenme işaretleri olarak okunmakta olduğunu aktarıp, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Savaşın uzaması, iç siyasal dengelerde yeni fay hatları doğurmuş; bölge halkının yönetime ilişkin memnuniyetsizliği belirginleşmiştir. Uluslararası düzlemde ise İsrail’in güvenlik merkezli stratejisi, artan diplomatik baskılar ve meşruiyet tartışmaları nedeniyle ciddi biçimde sınanmaktadır. ABD, Mısır ve Katar gibi aktörlerin arabuluculuk girişimleri, artık Gazze Meselesi’nin yalnızca bölgesel bir çatışma değil, küresel güvenlik gündeminin merkezinde yer alan bir kriz olduğunu ortaya koymaktadır.”

“HEM YAPISAL VE HEM DE GÜVENLİK ODAKLI ENGELLERLE ÇEVRİLİ”

Gazze’de sürdürülebilir bir barışın inşasının, mevcut siyasi atmosferde hem yapısal hem de güvenlik odaklı engellerle çevrili olduğuna dikkati çeken Av. Doç. Dr. Gözügüzelli, “Bununla birlikte, son dönemde ABD’nin öncülüğünde gündeme getirilen “Trump’ın 20 Maddelik Gazze Barış Planı” ve “Uluslararası Geçici Yönetim” önerileri, uluslararası toplumun çatışmanın sonlandırılmasına yönelik gayretlere işaret etmektedir. Bu çerçevede “Denetimli Ateşkes” veya “Geçici Yönetim Modeli” gibi ara formüller, kısa vadede uygulanabilir çözüm seçenekleri olarak öne çıkmaktadır. Ancak bu formüllerin hayata geçebilmesi, Hamas’ın silahsızlanmayı kabul etmesine, İsrail’in güvenlik garantilerinde esneklik göstermesine ve bölgesel aktörlerin çıkar dengelerine riayet etmesine bağlıdır.” ifadelerine yer verdi.

BARIŞ SÜRECİNİN TAŞIDIĞI RİSKLER NELER?

Av. Doç. Dr. Gözügüzelli, Gazze toplumunda giderek artan savaş yorgunluğunun, barış arzusunu güçlendiren en önemli iç dinamiklerden biri olduğunu vurgulayıp, sözlerini şu şekilde devam ettirdi, “Yaşam koşullarının sürdürülemez hale gelmesi, halk nezdinde pragmatik bir değişim eğilimi yaratmıştır. Bununla birlikte, bu dönüşümün kalıcı bir barışa evrilmesi yalnızca siyasi uzlaşıyla değil; aynı zamanda uluslararası hukuk, insan hakları ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde yürütülecek yeniden inşa süreçleriyle mümkündür. Ancak barış süreci, çeşitli riskler taşımaktadır: radikal unsurların sabotaj girişimleri, yeniden inşa döneminde yaşanabilecek kaynak paylaşımı çatışmaları ve bölgesel aktörlerin jeostratejik rekabeti bu süreci kırılgan kılmaktadır.”

DAHA GERÇEKÇİ VE UYGULANABİLİR SEÇENEKLER

Kısa vadede kapsamlı bir barış anlaşmasının imzalanmasının düşük olasılıklı görünmekte olduğunu söyleyen Av. Doç. Dr. Gözügüzelli, “Buna karşın, “kısmi ateşkes” ve “uluslararası denetimli geçiş dönemi” gibi modeller daha gerçekçi ve uygulanabilir seçeneklerdir. Gazze’nin geleceği, tarafların müzakere kapasitesine, uluslararası garantörlük mekanizmalarının işlevselliğine ve yerel halkın barış yönündeki taleplerinin sürekliliğine bağlı olarak şekillenecektir. Dolayısıyla böyle bir anlaşma büyük olasılıkla kısa vadede rehine takası, geçici ateşkes sağlar, Trump geçici ateşkes dönemi tüm rehineleri İsrail’e iadesini sağlar fakat kalıcı barış getirmesi zayıf bir ihtimaldir.” dedi.

“KIRILGAN VE BÖLGESEL ÇATIŞMA RİSKİNİ KAPSAYACAK SÜRECE EVRİMLEŞEBİLİR”

Av. Doç. Dr. Gözügüzelli, kalıcı bir çözümün Gazze’nin yönetimi, güvenlik garantileri, siyasi temsil ve uluslararası denetim gibi derin, zorlayıcı, siyasi konuların ele alınması ile mümkün olabileceğinin altını çizerek, şunları kaydetti, “Bunlara Batı Şeria’dan çekilmesi gereken İsrail’i kattığımızda, neden bu kalıcı barışın zor olableceği daha net anlaşılabilecektir. Zira İsrail’in siyonizm eksenindeki politik, ideolojik ve teolojik eylemleri önümüzdeki süreçte deniz alanları üzerinden daha öne çıkacak rekabet alanında (Kıbrıs ve çevresi) daha kırılgan ve bölgesel çatışma riskini kapsayacak sürece evrimleşebilir.”

“MESELEYİ İSRAİL-FİLİSTİN EKSENİNDE OKUMAK BÜYÜK BİR İNDİRGEME HATASI OLUR”

Önümüzdeki beş yılın, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu coğrafyasında yeni güç dengelerinin kurulma sürecine sahne olacağını aktaran Av. Doç. Dr. Gözügüzelli, “Ancak bu yeniden yapılanma, işbirliğine dayalı bir düzenin değil, daha çok rekabet ve çatışma eksenli bir dengenin oluşumuna işaret etmektedir. Bölgedeki enerji kaynaklarının paylaşımı, deniz yetki alanları, güvenlik mimarisi ve ideolojik kutuplaşmalar; aktörleri karşılıklı bağımlılıktan ziyade stratejik karşıtlığa yönlendirmektedir. Bu çerçevede meseleyi yalnızca İsrail–Filistin ekseninde okumak büyük bir indirgeme hatası olur.” değerlendirmesinde bulundu. 

YAŞANANLARIN PERDE ARKASINDA NELER VAR?

Av. Doç. Dr. Gözügüzelli, bugün yaşanan gerilimlerin, İran–Suudi Arabistan rekabetinden, Doğu Akdeniz deniz yetki alanı politikalarına, Türkiye’nin yükselen jeopolitik rolünden ABD ve Rusya ile Çin’in yeniden bu bölgelerde konumlanmasına kadar çok katmanlı bir güç mücadelesinin parçası olduğunu belirterek sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde bölgesel düzenin geleceği, mikro düzeydeki çatışmalardan ziyade bu büyük ölçekli jeopolitik hesaplaşmanın sonucuna bağlı olarak şekillenecektir. Bu nedenle, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da barışın değil, kontrollü istikrarsızlığın uzun süreli hâkim dinamik olarak kalması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle Mavi Vatan Doktrini ve KKTC’nin iki egemenlik esasındaki politik zemini ilerletmesi hayatidir, elzemdir, sahadaki güç doktrinidir.”