MUHABİR GÖKHAN EREK / ÖZEL HABER
Hamas Yönetimi ve işgalci İsrail arasında imzalanan ateşkes anlaşması hakkında değerlendirmelerde bulunan Dr. Ali Semin, “Gazze’de kalıcı barış olması için İki Devletli Çözüm olması gerekir. Filistin, artık bağımsız bir devlet haline getirilmeli. Bağlayıcı olması için bir garantörlük mekanizmasının kurulması lazım. Bu plan böyle kâğıt üzerinde görülüyor pratikte de belki biraz yürütülecektir. Topal Ördek Planı olmamalı. Her ne kadar İsrail ile Hamas arasında görülse de bunun içerisinde Türkiye, Katar, Mısır, Trump var. Planla ilgili tarafların genişletilmesi gerektiği kanaatindeyim.” dedi.
Orta Doğu, Avrasya ve Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi (ODAP) Kurucu Direktörü Dr. Ali Semin de Hamas-İsrail arasında imzalanan anlaşma, kalıcı barış, ihlal durumunda uygulanacak yaptırımlar, anlaşmanın kazanan ile kaybedenleri ve Netenyahu’nun işlediği soykırım suçundan dolayı yargılanması hakkında Yeni Birlik Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.
“ÇOK ÖNEMLİ BİR BASKI UNSURU OLUŞTURDU”
Hamas Yönetimi ve işgalci İsrail arasında imzalanan ateşkes planının, ABD Başkanı Donald Trump tarafından sunulduğu için İsrail üzerinde çok önemli bir baskı unsuru oluşturduğunu belirten Dr. Ali Semin, “2 yıldır birçok programda Amerika’nın, İsrail’i durduramadığı cümleleri ile karşılaştım. Ben ise başından beri söylüyorum Amerika istese bir saatini almaz, durdurur ki bugün yaşananlara baktığımızda plan çerçevesinde Amerika’nın, İsrail üzerinde çok ciddi anlamda gücü var, gücünü yeni kullanmaya başladı. Bilerek yaptılar, Gazze'yi tamamen yerle bir hale getirdiler ve sonuç olarak bugün bu anlaşmanın ilk aşaması kabul edildi.” şeklinde konuştu.
“SADECE HAMAS VE İSRAİL ARASINDA BİR PLAN DEĞİL”
Trump'ın barış planını, sadece Hamas ile İsrail arasında olan bir plan olarak değerlendirmediğini aktaran Dr. Semin, şunları kaydetti, “Aynı zamanda Türkiye, Katar, Mısır ve Amerika arasında olan bir plan olduğunu da düşünüyorum. Arabuluculara özellikle Trump tarafından çok ciddi anlamda talepler geldi. Bilindiği üzere Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı iki gün önce aradı ‘Engelleyin, bu planı kabul etsinler’ diye Hamas üzerine baskı kurma oldu. O nedenle bunun kabul edilmesi tamamen Trump'ın talebi üzerine. Bu planı başka bir ülke sunmuş olsaydı bence kabul edilmezdi.”
“KÖTÜNÜN İYİSİ OLARAK GÖZÜKÜYOR”
Dr. Semin, İsrail'in plana uyup uymayacağı, ateşkes veya barışın kalıcı olup olmayacağını herkesin az çok tahmin ettiğini hatırlatarak, “İsrail, 1948'den bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden çıkan Filistin ile ilgili bütün kararların neredeyse tamamını ihlal etti. Bunu da ihlal etmez diye bir garantisi yok. Temkinli iyimserlik çerçevesinde olaya bakıyorum ama Gazze'de yaşanan insanlık dramını, soykırımı durdurması önemli. Gazze, bir hafta bile nefes alsa oradaki ablukanın kırılması, şu anda netleşmedi ama 600 civarında yardım tırının Gazze’ye giriş yapacağı yönünde. Bu süreç çerçevesinde kötünün iyisi gibi gözüküyor en azından Trump, özellikle İsrail'e destek verse de bir barış ya da bir ateşkesten yana tavır ortaya koydu.” ifadelerini kullandı.
TAMPON BÖLGE Mİ OLUŞTURULACAK?
Planın, başarılı olup olmayacağının halen meçhul olduğuna dikkat çeken Dr. Semin, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Bazı konular var. Ucu açık maddeler içerisinde nasıl çekileceği ile ilgili bazı şeyler var ama tam olarak çekilecek mi, çekilmesi biraz zor gözüküyor İsrail'in. Muhtemelen Gazze ile İsrail arasında tampon bir bölge oluşturacaklar ve sebebi de Tel Aviv ile Gazze arasında 70 kilometre var, burada kendi güvenliği doğrultusunda davranacak ama şu bir gerçek bunun uygulanıp uygulanmayacağını ya da orta ve uzun vadeli bir plan olduğunu söylemek biraz zor.”

“TRUMP DA BARIŞ PLANINA UYMALI”
Dr. Semin, sadece işgalci Netanyahu’nun barış planına uymasının yeterli olmadığını vurgulayıp, Trump'ın da uyması gerektiğini, tavrının önemli olduğunu Netanyahu’nun, herhangi bir şekilde bir ihlalde bulunması halinde Trump’ın Netenyahu’ya karşı aynı tavrı göstermesi gerektiğini de açıklamasına ekledi.
KALICI BARIŞ İÇİN NELER YAPILMALI?
Gazze’de kalıcı barış için “İki Devletli Çözüm”ün olması gerektiğini aktaran Dr. Semin, “Filistin, artık bağımsız bir devlet haline getirilmeli. Bağlayıcı olması için bir garantörlük mekanizmasının kurulması lazım. Bu plan böyle kâğıt üzerinde görülüyor pratikte de belki biraz yürütülecektir. Topal Ördek Planı olmamalı. Her ne kadar İsrail ile Hamas arasında görülse de bunun içerisinde Türkiye, Katar, Mısır, Trump var. Planla ilgili tarafların genişletilmesi gerektiği kanaatindeyim. Arap ve İslam dünyasının da katılması gerekli, Suudi Arabistan, diğer Arap ülkeleri gibi. Türkiye'nin, 7 Ekim'den bu yana garantörlük bir önerisi vardı, hayata geçirilmesi gerekiyor ve askeri bir varlığın da olması lazım bu mekanizmayı koruması için.” ifadelerini kullandı.
OLASI BİR SAVAŞA KARŞI HANGİ TEDBİRLER ALINMALI?
Dr. Semin, olası bir savaş durumunun tekrardan yaşanmaması için gözlemci mekanizmaya ihtiyaç olduğunun altını çizerek, “Gözlemci bir mekanizma bu ister Birleşmiş Milletler çatısı altında olur ister taraf devletlerin yani Hamas, İsrail üzerinde etkili olan Amerika gibi. Şu anda taraf devletlerin gözlemci noktalarının ya da koordinasyon merkezinin kurulması kanaatindeyim yoksa başarılı olması gerçekten zor.” dedi.
İHLAL DURUMUNDA UYGULANACAK YAPTIRIMLAR
İhlal durumunda yaptırım uygulamak için de bir mekanizma olması gerektiğini dile getiren Dr. Semin, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Biraz da hakemliğe de girmesi gerekiyor. Garantörlüğü yanlış yorumluyorlar. Sanki sadece askeri bir varlık, barış gücü gönderilsin anlamında. Buna da ihtiyaç var ama gözlemci noktasında da olması gerekiyor. İsrail'e o sahayı bırakmamak gerektiği kanaatindeyim. Tampon bölgesi bile olsa bunu sadece İsrail'in kontrol etmemesi gerekiyor. Türkiye, Arap ülkeleri, İslam İş birliği Teşkilatı içerisindeki üye ülkeler ve Amerika da olabilir. Yaptırımdan ziyade önleyici bir diplomasinin de olması lazım. Önleyici diplomasi dediğim henüz sorunlar yaşanmadan sorunu çözmeye veya sorunun büyütülmemesi, çatışmaya dönüşmemesi için bir mekanizmanın olması gerekiyor. Bu arabuluculuk, gözlemci veya koordinasyon mekanizması merkezi olabilir. Örneğin 1978'den beri Birleşmiş Milletler Lübnan'da İsrail ile Lübnan arasında bir mavi hat çizdi ve orada Birleşmiş Milletler Barış Gücü, Türkiye de var. Şimdi burada bazen şu örnek veriliyor, ‘Oraya saldırdı, buraya da saldırır’ Şimdi burada bence Birleşmiş Milletler çatısı altında olduğu zaman çok genelleme oluyor. Saldırı Birleşmiş Milletler’e oluyor ama benim dediğim şekilde bir koordinasyon merkezi kurulursa orada bana göre 6 Arap ülkesinden normalleşenden bahsediyorum özellikle Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas, Sudan ve Ürdün diğer taraftan baktığımızda bunun için de aynı şekilde Türkiye olması gerekiyor İslam dünyası açısından. Bunların katıldığı ve eğer İsrail saldırırsa Ürdün'e saldırmış olacak veya Türkiye'ye saldırmış olacak yani bir savaş sebebi sayılabilecek bir koordinasyon merkezi kurulması lazım, herhangi bir İsrail saldırısı durumunda. Mesela Ürdün'e saldırdığında Ürdün'e saldırmış gibi oluyor ve bu saldırı herkese geçerli. İsrail'in, Lübnan’daki barış gücüne yaptığı saldırılarda kime saldırdığı sorulunca Birleşmiş Milletler gücüne cevabını kimse çok takmaz. Bu minvalde baktığımızda biraz daha ikili ilişkiler üzerinden yürütülen, İsrail veya Arap dünyasıyla da görüşebilen ortak bir mekanizmanın çıkması lazım. Buna Arap NATO’su demek istemiyorum çünkü Arap NATO’su olmayacak. Bunun bölgesel bir güç olarak adı Barış Gücü, Barışı Takip Eden Güç olabilir. Birleşmiş Milletler adı altında olmamasının tercih edilmesi gerektiği kanaatindeyim çünkü oraya saldırıyor zaten.”
ANLAŞMANIN KAZANANLARI VE KAYBEDENLERİ KİMLER?
Anlaşmanın kazananları ve kaybedenleri hakkında değerlendirmelerde bulunan Dr. Semin, iki tarafında kazanamadığını belirterek, “Hamas'ın direnişi bir kazanımdır. Gazze'nin, 7 Ekim'den önceki hali ile şimdiki haline bakınca maalesef yerle bir olmuş durumda. İsrail'in, 7 Ekim’den sonra yalnızlaştığını görüyorum. Filistin Devleti’nin kurulması herkesin fikrinde oluşan bir durum. İsrail'in, gerçek anlamda soykırım işlediği ulusal toplum tarafından ciddi anlamda da kabul gördü. Bunların hepsini bir kazanım olarak görebilirsiniz ama ben şunu görüyorum 67.000'den fazla sivilin hayatını kaybetmesini ben kazanım olarak göremem. Oradaki canların, evlerin yıkılması kazanım olarak görülemez ama İsrail'in caniliğinin ortaya çıkması ve uluslararası toplumun da artık İsrail'e karşı sessiz kalmayacağını da bir kazanım olarak görebiliriz.” ifadelerine yer verdi.
“DİRENİŞİN KAZANDIĞINI DÜŞÜNÜYORUM”
Dr. Semin, Hamas açısından kazanımların olduğunu ancak İsrail tarafından bakıldığında ise İsrail'in tekrar Gazze'yi işgal etme sürecinde ilerlediğini gördüğünü söyleyip, şunları kaydetti, “Bu da büyük bir sıkıntı, bir sorun. Filistin Davası’nı kayıplar açısından baktığımızda değil ama manevi olarak Filistin Davası’nın, direnişin kazandığını düşünüyorum. Hep ‘çok fazla mühimmatı yok, 7 Ekim'deki saldırıdan sonra 2 hafta direnemez’ demişlerdi ama 2 yıldır direniyor. Şu anda da Amerika araya girmeseydi Hamas da kabul etmezdi bu şartları diye düşünüyorum, aynı Netenyahu gibi. O yüzden biraz daha Filistin direnişinin de varlığını gösterdi bize askeri anlamda.”
NETENYAHU SOYKIRIM SUÇUNDAN DOLAYI YARGILANACAK MI?
Kalıcı Barış şartları sağlansa dahi işgalci Netenyahu’nun işlediği soykırımdan dolayı yargılanması gerektiğini vurgulayan Dr. Semin, “Trump, Netenyahu ile geçtiğimiz Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşmasından sonra baş başa görüştü. Trump, bu barış planı ile ilgili bence orada Netenyahu’ya birkaç vaatte bulundu Gazze dışında. Birincisi, ‘Yargılanmanı önleyeceğim, ikincisi içerde de yargılanmanı önleyeceğim, üçüncüsü siyasi bir kriz yaşamanı da önleyeceğim ama bu barışı kabul edeceksin.’ Bu üç faktör üzerinden gittiği kanaatindeyim. Normalde Netenyahu’nun yargılanması gerekiyor.” diye konuştu.
“MEDYAYA BÜYÜK GÖREVLER DÜŞMEKTE”
Barışı sağlayan arabulucu tarafların aynı zamanda İsrail’in gerçekleştirdiği soykırımı da gündemde tutmaları gerektiğini belirten Dr. Semin, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “İsrail, iki yıllık soykırımı bir haftalık veya üç, dört aylık barışla kurtarmaması lazım. Netenyahu kendini bu şekilde kurtarmamalı diye düşünüyorum. Netanyahu’nun, 67 bin sivil katletmesini bırakın Savaş Kanunu’nu ihlal etti. Savaş Hukuku diyor ki ‘Savaş anında esirlere iyi muamele edilecek, hastanelere, okullara, eğitim görülen yerlere, sivillere saldırılmaz ama Netanyahu bunların hepsini misliyle yaptı. Onun için yargılanması muhakkak gerekiyor. Güney Afrika Cumhuriyeti'nin başvurusu var, Türkiye' de belgeler verdi. BM Daimî Büyük Elçimiz Ahmet Yıldız da sunum yaptı. Sonuç olarak İsrail bu kadar ucuz atlatmamalı, Netanyahu bir barış güvercini olmamalı. Netanyahu’nun yargılanması için medyaya büyük görevler düşüyor. Bu medya sadece Türk Medyası olmamalı Arap Medyası, Batı medyası da olmalı.”