GÖKHAN EREK / ÖZEL HABER
İşgalci İsrail’in Soykırımcı Başbakanı Binyamin Netenyahu, Gazze Şeridi’nde işlediği soykırım suçundan dolayı tepki çekmeye devam ederken; 1991 yılında Somali’den tek taraflı bağımsızlık ilan eden Somaliland’i tanıma kararı ile de gündemin öne çıkan konuları arasına girdi. Peki İsrail Somaliland’i neden devlet olarak tanıdı, İsrail Somaliland üzerinden Afrika'da neyi amaçlıyor, Türkiye-Somali arasındaki güçlü bağ göz önüne alındığında İsrail Somaliland’i tanımakla neyi planlıyor, İsrail Somaliland kararı ile Gazzelileri Somaliland'e sürgün etmeyi mi hedefliyor, Somaliland neden bugünlerde gündeme geldi? Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi Muhammed Yasir Okumuş, Yeni Birlik Gazetesi’ne değerlendirdi.

“2020 YILINDAN İTİBAREN GEÇTİĞİ SÜREÇ İLE DOĞRUDAN İLGİLİ”
İsrail’in Somaliland’i bağımsız bir egemen devlet olarak tanımasının 2020’den itibaren içinden geçtiği süreç ile doğrudan ilgili olduğunu iddia edebileceğini aktaran Muhammed Yasir Okumuş, “Hatırlayacağınız üzere 2020 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin girişimleri neticesinde Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn İsrail ile İbrahim Anlaşmaları’nı imzalamış ve Arap-İsrail normalleşmesi olarak adlandırılan süreç başlamıştı. Daha önce İsrail ile diplomatik ilişkileri olmayan bu devletlerin İsrail’in egemenliğini resmen tanımasıyla beraber bölgede yeni bir sürece girilmiş, bu iki devleti Sudan ve Fas izlemişti. Bunlara aralarında Somali’nin de bulunduğu yeni ülkelerin eklenmesi hedefleniyordu.” şeklinde konuştu.
7 EKİM’DEN SONRA NORMALLEŞMEYİ SEKTEYE UĞRATTI
Okumuş, 7 Ekim’de başlayan ve işgal devletinin soykırım suçunu işlediği sürecin normalleşmeyi sekteye uğrattığını, İsrail’in bu süreçte bölge ülkeleri ile ilişkilerinin gerildiğini, dünya kamuoyundaki imajının ciddi anlamda zedelendiğini, normalleşme sürecinin rafa kalktığı, İsrail’in Gazze dışında pek çok cephede savaşmak durumunda kaldığı bir ortamda gelen Somaliland’in bağımsızlığını tanıma kararının üç ana nedeni olduğunu belirterek şunları kaydetti:
“KISA VE ORTA VADELİ BÖLGESEL SAVUNMA POLİTİKASI”
“Birincisi; İsrail’in kısa ve orta vadeli bölgesel savunma politikası ile ilgili. Gazze’de Hamas, Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husiler ve en önemlisi İran ile farklı cephelerde çatışan İsrail’in Mısır, Körfez ülkeleri ve Türkiye ile ilişkilerinin seyri de dip noktasını gördü. İsrail, bu gerilimi yönetebilmek için geleneksel dış politika anlayışının bir sonucu olarak savunma hatlarını sınırlarından olabildiğince uzakta kurmaya çabalıyor. Şu anda İsrail’e karşı askerî açıdan faal olan en etkili ülke Yemen. Yemen’de Husilerin İsrail’e ve küresel ticaretin kalbi niteliğindeki Kızıl Deniz’e yönelik eylemleri İsrail’i bu tehdide daha etkin biçimde cevap vermeye itiyor. Bu ayrıca, Husilerin patronu konumundaki İran’ın da çevrelenmesi anlamına geliyor.
“BÖLGESEL GÜÇLERİN AFRİKA BOYNUZU’NDAKİ VARLIĞINI ZAYIFLATMAK”
İkincisi, bölgesel güçlerin Afrika Boynuzu’ndaki varlığını zayıflatmak ve onları dengelemek. Burada en önemli aktörün Türkiye olduğu ifade edilebilir. AK Parti iktidarında 7 Ekim’e kadar geçen süreçte Türkiye-İsrail ilişkileri inişli çıkışlı bir form grafiği sergiledi. 7 Ekim sonrasında da dünyada İsrail karşıtı cephenin önde gelen ülkelerinden birisi oldu Türkiye. İki ülkenin karşılıklı olarak birbirlerini bu seviyede güvenlikleştirdiği başka bir dönem olduğunu sanmıyorum. İsrail’in bu tanıma kararının önemli bir motivasyon kaynağının Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki varlığını kısıtlamak olduğunu düşünüyorum. Nitekim Doğu Akdeniz ve Suriye sahasındaki gelişmeler bu yöndeki düşüncemi pekiştiriyor.
“KIZILDENİZ BABÜ’L-MENDEB BOĞAZI VE ADEN KÖRFEZİ’NDE ETKİN GÜÇ OLMAK”
Üçüncüsü, İsrail grand sratejisinin uzun vadeli hedefleri bağlamında Kızıl Deniz, Babü’l-Mendeb Boğazı ve Aden Körfezi’nde etkin bir güç olmayı istemesi. Klasik ama geçerliliğini koruyan bir tabirle dünya deniz ticaretinin kalbi niteliğindeki Kızıldeniz’de var olmak isteyen bir İsrail var karşımızda. Dünya ticaret savaşlarını, ABD ve Çin’in Babü’l-Mendeb’deki güç mücadelesini düşündüğümüzde, İsrail’in de bu bölgede söz sahibi olma arzusu daha anlamlı hale geliyor. Günümüzde küresel siyasetin öne çıkan kavramlarından birisi bağlantısallık (connectivity). Çin ve Hindistan başta olmak üzere Asya ülkelerinin bağlantısallık temalı politikaları dünya ticaretinin ve siyasetinin seyrini etkiliyor. Biz genelde İsrail’i Filistin’deki işgal ile müsemma düşünüyoruz ancak İsrail’in farklı yönleriyle de incelenmesi gerekiyor. İsrail, bağlantısallık kavramı ve Kızıldeniz jeopolitiği üzerinde düşünmeye değer bir konu bence.”
SOMALİLAND TOPRAKLARI STRATEJİK BİR ÖNEME Mİ SAHİP?
Okumuş, İsrail’in Somaliland üzerinden Afrika’daki amaçları hakkında ise şu değerlendirmelerde bulundu, “Somaliland’in haritadaki konumunu zihnimizde canlandıralım. Aden Körfezi’nde, Yemen’in karşı kıyılarında, Babü’l-Mendeb Boğazı’na hâkim konumdaki bir siyasal entiteden bahsediyoruz. İsrail’in burada siyasal bir tahakküm oluşturduğunu, hata askeri varlık gösterdiğini düşünelim. İsrail bu senaryoda Kızıldeniz’in girişini kontrol edebilecek, Yemen’i doğrudan hedef alabilecek, İran’a biraz daha yaklaşarak onu çevreleyebilecek. Bu açıdan stratejik bir öneme haiz Somaliland toprakları.”
“AFRİKA BOYNUZU’NUN İSTİKRARSIZLAŞTIRILMASI DA ÖNEMLİ BİR ÇIKTI”
Afrika Boynuzu’nun istikrarsızlaştırılmasının da önemli bir çıktı olacağına dikkat çeken Okumuş, “Denizle bağlantısı bulunmayan Etiyopya’nın Somaliland üzerinden Aden Körfezi’ne inme hedefi artık İsrail’in de var olduğu bir denklemde değerlendirilmek zorunda olacaktır. Somali’nin zayıfladığı, bizatihi İsrail’in varlığının eş-Şebab’ın terör faaliyetlerinin artmasına sebep olduğu bir ortamdan bahsediyoruz. İsrail’in bölgesini istikrarsızlaştırarak güç devşirdiği bir gerçek. Afrika Boynuzu’nda da İsrail’in benzer bir projeksiyonu olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
“SOMALİ’Yİ TÜRK DIŞ POLİTİKASININ AYNASI OLARAK GÖRÜYORUM”
2011 yılında Somali’de yaşanan kıtlık felaketinde Türkiye’nin insani yaklaşımı cari Türkiye Somali ilişkilerinin başlangıcı olduğunu hatırlatan Okumuş, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Bu insani yaklaşıma Türkiye’nin devlet aklı da eklenince ortaya bugünkü gibi bir güçlü ilişki çıktı. Benim farklı vesilelerle dile getirdiğim bir iddiam var: Somali, Türk dış politikasının bütün aktörleriyle ve araçlarıyla var olduğu bir saha. Dolayısıyla başarılarıyla ve eksiklikleriyle Türk dış politikasının aynası olarak görüyorum Somali’yi. Türkiye, bölgenin dinamiklerine hâkim, yapısal sorunlarının farkında, dış politika ilkelerinin bir gereği olarak Somali’nin toprak bütünlüğünü destekliyor ve Somali’nin beşeri sermayesinin inşası için gayret sarf ediyor. Üstelik bunu tek taraflı bir şekilde Mogadişu merkezli olarak yapmıyor. Somaliland’de Başkonsolosluk, TİKA, Maarif Vakfı, Türk Hava Yolları ve sivil toplum kuruluşlarıyla varlık gösteriyor Türkiye. Somali ile Somaliland arasındaki siyasi uyuşmazlıkların çözümü noktasında epey çaba göstermesine rağmen bir sonuç alınamadı maalesef. Bugün gelinen nokta Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetinin ne kadar yerli olduğunu gösteriyor. Ayrıca, içinde bulunduğumuz günler Türkiye’nin Somali politikasının meyvelerini almaya yaklaştığı günler. Somali kıyılarında fosil yakıt arama-çıkarma faaliyetleri ve ülkenin kuzeyinde inşa edilecek olan uzay üssü şu anda öne çıkan iki önemli çıktı.”
“TÜRKİYE’NİN REAKSİYON GÖSTERMESİ GAYET DOĞALDIR”
Okumuş, Türkiye Somali arasında yaşanan gelişmeleri dile getirmesinin sebebini ise şu şekilde açıkladı, “İsrail’in Somaliland’in bağımsızlığını tanıma kararının Türkiye’nin ülkedeki ve bölgedeki ulusal çıkarları açısından sorun teşkil edeceğini göstermek için. Meseleyi kategorik olarak Türkiye merkezci bir açıdan okumuyorum. Ancak Türkiye’nin varlık gösterdiği bir bölgedeki gelişmeleri takip etmesi ve buna dönük olarak kendi çıkarları doğrultusunda reaksiyon göstermesi gayet doğaldır. İsrail’in Somaliland’i bağımsız egemen bir devlet olarak tanıması Türkiye’nin Somali’nin toprak bütünlüğünü savunan dış politika ilkesi ile çelişmektedir. Dolayısıyla burada ontolojik bir yaklaşım farklılığı söz konusu. Bunun sahaya fiili yansımalarını ise zaman gösterecek. İsrail’in tanıma ilanından sonra Türkiye’nin gösterdiği hızlı reaksiyon bundan sonraki sürecin ilk aşaması.”
GAZZELİLER SOMALİLAND’E SÜRGÜN MÜ EDİLECEK?
Kamuoyu tarafından merak edilen hususlardan biri de İsrail’in Somaliland kararı ile Gazzelileri Somaliland’e sürgün etme konusu. Bu konuyla alakalı olarak özellikle 7 Ekim 2023’ten beri bazı iddiaların gündeme geldiğini hatırlatan Okumuş, sözlerine şu satırları ekledi, “Malumunuz, ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk iktidar döneminde, 2020 yılında Asrın Anlaşması olarak nitelendirdiği anlaşmanın temel düsturu Gazzelilerin yeni kurulacak şehirlere sürgün edilmesi ve bunun da Körfez sermayesi tarafından finanse edilmesiydi. 7 Ekim’den sonra da benzer iddialar ortaya atılmış, Somaliland toprakları bu bağlamda dillendirilmişti. İsrail ve Somaliland taraflarından yapılan resmî açıklamalarda bu hassas konuya ilişkin bir içerik bulunmuyor. Dolayısıyla şu aşamada bu konuda kesin bir hüküm vermek doğru olmaz. Ancak mevzu bahis İsrail olunca bu ihtimalin hiç de uzak olmadığını düşünmeden edemiyor insan. Zira İsrail devlet aklı önce sahada fiili durum oluşturup sonrasında bunu süregelen bir gerçeklik gibi lanse eder.”
“BU ŞEKİLDE ANILMASI GERÇEKTEN ÜZÜCÜ”
Somaliland hükümetinin uluslararası kamuoyunun gündemine İsrail ile bile isteye girdiği ilişki ile anılarak gelmesinden duyduğu üzüntüyü ifade eden Okumuş, “İslam dünyasının bilhassa 7 Ekim’den sonra soykırımcı işgal devletine yönelik hassasiyeti ortadayken Müslüman Somaliland toplumunu temsil eden bir siyasal yapının bu şekilde anılması gerçekten üzücü.” dedi.
“İLK DEFA GÜNDEME GELMEDİ”
Okumuş, Somaliland’in ilk defa gündeme gelmediğini belirterek, sözlerini şu şekilde devam ettirdi, “Yakın dönemden üç örnek vermek istiyorum. İlki, Somaliland hükümetinin 2016 yılında Barbera Limanı’nın işletmesini Birleşik Arap Emirlikleri şirketi DP World’e vermesi ve BAE’nin 2017’de burada bir askeri üs kurmasıdır. İkincisi, 2022 yılında dönemin Somaliland Cumhurbaşkanı Musa Bihi Abdi’nin ABD ziyaretidir. Abdi bu ziyaretinde senatörler, lobi grupları, politika yapıcılar ve ABD hükümetine yakın düşünce kuruluşları ile temasta bulunmuştu. O dönemde ABD’nin Somaliland’in bağımsızlığını tanıma ihtimali üzerine epey bir şeyler yazılıp çizilmişti. Üçüncüsü, 2024 yılında Etiyopya ile Somaliland arasında imzalanan bir anlaşma ile denize kıyısı olmayan Etiyopya’nın Somaliland limanlarına erişerek Aden Körfezi’ne inmesi ihtimalidir. Türkiye’nin arabuluculuğunda yürütülen Ankara müzakereleri ile konu tatlıya bağlanmıştı. Bu örnekleri vermemin sebebi 1991’den beri bağımsızlığını kabul ettirmeye çalışan Somaliland’in bu doğrultudaki girişimlerini göstermek. Resmi olarak tanınmayı başaramasa da fiili bir durum oluşturmayı hedefleyen bir siyaset tarzını görmemiz gerekiyor.”
“BUGÜNLERDE TANIMA NEDENİ İÇİNDE BULUNDUĞU DURUMLA İLGİLİ”
İsrail’in, Somaliland’i bugünlerde tanımasının içinde bulunduğu durum ile ilgili olduğunu ifade eden Okumuş, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Bölge ülkeleri ile normalleşme ihtimalinin ortadan kalktığı bir konjonktürde, daha önce de belirttiğim üzere savunma hatlarını sınırlarından uzak kurma ihtiyacı bunda etkili olmuştur. Somaliland’in bağımsızlığının tanınması Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile kurulan ittifak ve Suriye’nin güneyinde ilerleyen işgal girişimi ile birlikte okunmalıdır. İlerleyen günlerde yaşanacak gelişmeleri takip edecek ve İsrail’in Somaliland sahasında ne ölçüde varlık gösterebileceğini izleyeceğiz.”