Muhabir Gökhan EREK / Özel Haber
İşgalci İsrail, yayılmacı politikasını sadece Filistin ve Orta Doğu’da değil; aynı zamanda Akdeniz üzerinden genişletmek için de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile işbirliği içerisinde hareket ediyor. Türkiye Araştırmaları Vakfı (TAV) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Enes Bayraklı da İşgalci İsrail’in, Güney Kıbrıs Planı’nı Yeni Birlik Gazetesi’ne değerlendirdi.

“DOĞU AKDENİZ’DE İTTİFAK KURMAYA ÇALIŞTI”
Prof. Dr. Bayraklı, İsrail’in Güney Kıbrıs Planı ile ilgili yaptığı açıklamada, İsrail’in, Türkiye ile ilişkilerinin Davos ve Mavi Marmara saldırısı neticesinde bozulmasından sonra, Türkiye'ye karşı Doğu Akdeniz'de bir ittifak kurmaya çalıştığını hatırlatarak, “Bu çerçevede İsrail; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle çeşitli mutabakat muhtıraları imzaladı. Özellikle Doğu Akdeniz'de bulunan doğal gaz kaynaklarının bir boru hattıyla Girit Adası üzerinden Yunanistan'a ulaştırılması ile ilgili projeler geliştirildi.” ifadelerine yer verdi.
PLANLARI NASIL BOŞA DÜŞTÜ?
Prof. Dr. Bayraklı, geçen süre içerisinde Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'deki planları Libya'daki girişimleriyle bozması ve Mısır ile Türkiye ilişkilerinin düzelmesi sonrasında, İsrail ve Güney Kıbrıs Yönetimi’nin planının boşa düştüğünü hatırlatıp, şunları kaydetti, “Suriye'de Esed rejimi devrildikten sonra, Türkiye ile İsrail'in Orta Doğu ve özellikle Suriye'deki vizyonlarının tamamen farklı olduğu ve karşı karşıya geldikleri netleştikten sonra, İsrail; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan'ı yanına alarak Türkiye'yi güneyden çevreleme stratejisini çok daha açıktan oynamaya başladı.”
ASKERİ İLİŞKİLER NE ZAMAN BAŞLADI?
Prof. Dr. Bayraklı, İsrail–Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan arasındaki askeri ilişkiler ile ilgili şunları kaydetti, “2010'lardan sonra başlamış olup, özellikle ortak tatbikatlar, hava sahası kullanımı, İsrail ordusunun hava kuvvetlerinin Güney Kıbrıs hava sahasında ve Yunanistan'da tatbikatlar yapması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin İsrail'den çeşitli radar sistemleri ve hava savunma sistemleri satın alması, Yunanistan'ın yine İsrail'den hava savunma sistemleri alımının gündeme gelmesi, antitank füzeleri alması ve yine Yunanistan'ın İsrail'den İHA kiralaması şeklinde gerçekleşti.”
“TÜRKİYE’YE KARŞI KULLANMAYI HEDEFLİYOR”
Prof. Dr. Bayraklı, İsrail’in, hem Yunanistan hem de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki Türkiye ile ilgili milliyetçi çevreler tarafından kışkırtılan korkuları kullanarak bu ülkeleri silahlandırmaya ve Türkiye'ye karşı kullanmayı hedeflediğini de açıklamasına ekledi.
‘’GÜNEY KIBRIS’TA YAKLAŞIK 15 BİN KONUT İSRAİLLİLERE SATILDI’’
GKRY’deki yerel kaynaklar, son aylarda İsraillilerin Güney Kıbrıs’ta arazi ve konut alımlarında ciddi bir artış yaşandığını söylüyor. Yaklaşık 15 bin konutun İsrailliler tarafından satın alındığı iddia ediliyor.
“İSRAİL’E YAKIN BULUNMASI AÇISINDAN ALTERNATİF”
Prof. Dr. Bayraklı, İsrail’in Güney Kıbrıs’taki nüfus planları ile ilgili, Kıbrıs Adası’nın Doğu Akdeniz'de adeta sabit bir uçak gemisi gibi durmakta olduğunu belirterek, “Dolayısıyla İsrail, Güney Kıbrıs'taki varlığını hem kendisini korumak hem de İsrail'e yönelik silah ve mühimmat sevkiyatını garanti altına almak için önemli görmektedir, Siyonistler için Güney Kıbrıs aynı zamanda İsrail'de yaşanan savaşlardan kaçmak ve İsrail'e yakın bir coğrafyada bulunması açısından bir alternatif olarak görülmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
“BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ’NE HİZMET AMACI TAŞIYOR”
Prof. Dr. Bayraklı, İsrail'in, toprak satın almaları yoluyla kurulduğu göz önünde bulunduracak olunursa, Siyonistlerin özellikle Güney Kıbrıs'ta ve Orta Doğu'nun diğer bölgelerindeki toprak alımlarının arka planında Büyük İsrail Projesi’ne hizmet etme amacı taşıdığını de dile getirdi.
“ADAYA MÜDAHALE ETMESİ İÇİN BAHANE TEŞKİL EDEBİLİR”
Prof. Dr. Bayraklı, diğer taraftan Güney Kıbrıs'ta oluşabilecek ciddi bir İsrail vatandaşı nüfus varlığının, Türkiye ile Güney Kıbrıs arasında yaşanabilecek olası bir çatışmada İsrail'in adaya müdahale etmesi için bir bahane teşkil edebileceğine dikkati çekti.
‘İSRAİL’İN ARKA BAHÇESİ’ Mİ?
İşgalci İsrail’in, Güney Kıbrıs’a yaptığı yayılmacı politika endeksli yaklaşım akıllara Güney Kıbrıs için ‘İsrail'in arka bahçesi' tanımlamasını da getiriyor. Prof. Dr. Bayraklı bu konu ile ilgili de, “Güney Kıbrıs ve Yunanistan, içinde bulundukları mali krizler ve nüfuslarındaki azalmadan dolayı ciddi bir meydan okumayla karşı karşıyalar. Buna rağmen her iki ülke de özellikle Batı’dan gelen kışkırtmalar neticesinde, kendi güçlerinin çok ötesinde yayılmacı ve revizyonist bir dış politika takip etmektedir. Dolayısıyla İsrail, bu iki ülkenin bu zaafiyetlerini kullanarak her iki ülkeyi kendi arka bahçesine çevirme stratejisi izlemektedir. Bu şekilde bölgede gerçek manada kendisine rakip gördüğü Türkiye'yi de dengelemek, sınırlandırmak hatta ileride gerçekleşebilecek bir sıcak çatışmada bu ülkeleri Türkiye'ye karşı kullanmayı hedeflemektedir. Özellikle Güney Kıbrıs yönetimindeki milliyetçi, ırkçı çevrelerin adeta ateşle oynadıklarını ve yayılmacı ile revizyonist hırslarından dolayı İsrail'in oyuncağı haline dönüştüklerini görüyoruz.” ifadelerini kullandı
“GÜNEY KIBRIS’TAKİ FAALİYETLER YAKINDAN TAKİP EDİLİYOR”
Prof. Dr. Bayraklı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile İsrail arasında gerçekleşen işbirliğinin Türkiye açısından okunmasını ise şu şekilde yorumladı, “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile İsrail arasında gelişen ilişkiler, yukarıda da bahsettiğim gibi yeni değil, 2010'larda başlamış olan yakın bir ilişki. Dolayısıyla Türkiye uzun süredir İsrail'in Güney Kıbrıs'taki bu faaliyetlerini yakından takip etmektedir.”
“SURİYE’DEN SONRA İKİNCİ BİR SAHAYA DÖNÜŞTÜ”
Şu ana kadar Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin İsrail'den aldığı silahların, Türkiye'ye karşı savaş zamanında kullanılmasından ziyade barış zamanında istihbarat toplama amacıyla kullanıldığını dile getiren Prof. Dr. Bayraklı, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Bu silah sistemlerini Türkiye, bir sıcak savaş durumunda çok hızlı bir şekilde ortadan kaldırabilecek kapasiteye bugün sahiptir. Buna rağmen Güney Kıbrıs bugün Türkiye ile İsrail arasında Orta Doğu'daki büyük güç mücadelesinin yeni bir sahası haline dönüştüğünü, Suriye’den sonra ikinci bir sahaya dönüştüğünü söyleyebiliriz.”