Bazı şarkılar yıllar geçse de her dinlediğinde hikayesi farklı olsa da ruhuna tanıdık gelir Fado'da olduğu gibi... Ayrıca bazı sesler var ki tonu, rengi, yorumu hangi şarkıyı söylerse söylesin kalbinize dokunur. Bu nadir seslerden birisi de Demet Sağıroğlu. Sağıroğlu'yla geçmişten günümüze sanat kariyerinde yaşadıklarını konuştuk. 
-“Arnavut Kaldırımı”nın sözleri öyle çok kalbe dokundu ki, o gencecik yaşınızda nasıl bir yaşanmışlık vardı ki bu parçayı yazdınız?
Ben o şarkıyı yazdığımda aslında çok gençtim ama kalbim yaşımdan çok daha fazlasını görmüştü. Aşkın o platonik hâlini, kırılganlık ve vedaların içindeki zarafeti, bir sokak taşının üzerinde bile bir hikâye olabileceğini hissediyordum. Arnavut Kaldırımı biraz da içimdeki o naif ama derin duyguların dışa vurumuydu. Zamanla anladım ki, şarkı benim kadar dinleyenlerin de hikâyesi olmuş.

"UZAY HEPARI İLE ORTAK SEZGİMİZİN DE ÜRÜNÜYDÜ"
-“Kınalı Bebek”i ne zaman dinlesem hüzünlenirim. Çok da derin okudunuz. Zaten hüzünlü bir parça ama belki de ne zaman dinlesem Uzay Heparı’nın bebeğini göremediği aklıma geldiğinden olabilir. “Kınalı Bebek”le ilgili Heparı’yla yaşadığınız bir anınız var mı?
Uzay benim için sadece bir aranjör değil, çok özel bir dost ve ruhtu. Kınalı Bebek'i kaydederken onun o tarifsiz duygusal zekâsına yakından tanık oldum. Müziği hissetme biçimi bambaşkaydı. O parçayı birlikte çalışırken o kadar sade ama o kadar derin bir enerji vardı ki… Şarkı kayda girdiğinde ikimiz de bir süre sessiz kaldık. Sanki şarkı kendini söylemişti.
-“Kınalı Bebek” hâlâ Türkiye’de yapılan en iyi intro’ya sahip parçalar arasında yer alıyor. Uzay Heparı düzenlerken şahit oldunuz mu? Sizin de katkınız oldu mu?
Evet, her saniyesine. Uzay o intro’yu kurgularken ben yanındaydım. “Bu ses seni çağırmalı, ilk notada hikâyeyi anlatmalı” demişti. Ben de onun duygusuna kapılıp o atmosferin içine girmiştim. Yani aslında o intro tamamen Uzay’a aitti ama bizim ortak sezgimizin de bir ürünüydü. Bugün bile duyduğumda içim titrer.
-Geçmişteki parçalarınızı dinlediğinizde düzenlemelerde düzeltmek istediğiniz yerler oluyor mu ya da şimdiki imkânlarla yeniden yorumlamak ister miydiniz?
Açıkçası hayır. Çünkü her şarkı kendi döneminin duygusuyla doğru. O anın teknolojisi, o günkü ruh hâli, sesim, duygum… Hepsi bir bütün. Belki teknik olarak küçük şeyler değiştirirdim ama o samimiyetin dokusuna dokunmam.
"KLİPLERİMDE HİKAYEYE ÖNEM VERDİM"

-Sanki bu dönemden görsel yönetmenler sizin kliplerinizi çekmek için zamanda yolculuk yapıp 90’lı yıllara gitmiş gibi… O renkler, kurgu… Dijital çağda olmamıza rağmen hâlâ zor yakalanan görüntülere sahipler. Klip çekimlerinde sizin etkiniz nasıl oldu?
Olmaz mı… Her klibimde hikâyeye, görsel dile çok önem verdim. Müzik kadar görüntünün de duyguyu anlatması gerektiğine inanırım. Arnavut Kaldırımı, Kınalı Bebek, Yarın Olmaz, Papatya Falları, Bir Vurgun Bu Sevda, Açık Çay gibi kliplerimde o sıcak, sinematografik dokuyu özellikle istedim. Işık, renk, hatta rüzgâr bile duygunun bir parçasıydı.
- Dijital çağda müzik üretimi çok değişti. Bir de yapay zekâ çıktı başımıza. Her isteyen kolayca şarkı çıkarabiliyor. Bu durum siz müzik emekçilerini üzmüyor mu?
Üzmekten çok düşündürüyor. Teknoloji tabii ki hayatı kolaylaştırıyor ama duygunun yerini alamaz. Bir şarkının ömrü, kullanılan efektlerle değil, içindeki insanlıkla ölçülür. O yüzden gerçek müzik, kalpten çıkmaya devam edecek.
-Öte yandan alt yapısız yavan parçalar doldu ortalık ve bir nesil bunları dinler oldu. Siz nasıl bakıyorsunuz bu duruma?
Müzik de toplumun aynası. Hız çağında yaşıyoruz; tüketim müziğe de yansıdı. Ama ben hâlâ kalıcı olanın duygudan geçtiğine inanıyorum. Şarkılar gelip geçer ama hissettiren kalır.
"KAYAHAN 'ŞARKI YÜREĞİNDEN ÇIKMALI AĞZINDAN DEĞİL' DERDİ"
-Kayahan’la çalışmak nasıldı?
Kayahan özel bir insandı. Müzikte tevazu, disiplini ve inancı ondan öğrendim. Stüdyoda ve sahnede hem çok ciddiydi hem de çok neşeliydi. “Şarkı yüreğinden çıkmalı, ağzından değil” derdi hep. Benim için çok iyi bir müzisyendi, büyük bir ustaydı.
- Bu yıl müzik kariyerinize yeniden başlasaydınız, farklı yapacağınız bir şey olur muydu?
Sanırım sadece daha az korkardım. O zamanlar mükemmeliyetçiliğim çok baskındı. Şimdi biliyorum ki hata da insanın parçası. Her şey olması gerektiği gibi olmuş.
-Müzik dışında ilgilendiğiniz sanat dalları var mı?
Güzel sanatlarla aram hep iyi oldu. Renklerle, çamurla uğraşmak beni dinlendiriyor.
-Günlük yaşamda ne yapmak size iyi geliyor?
Deniz kenarında yürümek, sessiz bir kahve eşliğinde gün doğumunu izlemek, dostlarım, ailem ve Kuki’yle vakit geçirmek… Basit şeyler ama ruhumu tazeliyor.
-Kimleri dinliyorsunuz?
Klasik müzikten asla vazgeçemem. Miles Davis, Billie Holiday, Chet Baker, Frank Sinatra, NiñaPastori, Michael Franks, Santana’dan chill parçalara, oradan Rammstein’a, System of a Down’a; Sezen, Ajda, Nilüfer, Nükhet’ten İnci Çayırlı’ya uzanırım. Yeni nesilden ise müzikal kalitesi yüksek, samimi anlatımı olanları tarz ve tür ayırmadan severek dinliyorum.
-İzlediğiniz yerli-yabancı diziler var mı?
Yerli olarak dönem dönem baktığım diziler oluyor ama bağımlı değilim. Yabancı olarak bu aralar “Pluribus” favorim.
"BİRBİRİNDEN HARİKA SANATÇILARLA TEKLİLER YAYINLAYACAĞIZ"
-Yeni bir albüm veya tekli geliyor mu?
Evet, geliyor. Bir Gün Gideceğim Buradan uzun yıllar önce yazdığım bir şarkıydı. Canım Cem’in ısrarlarıyla sepetimden çıkarmaya karar verdim. Şarkı bitti, klip çekiyoruz. Yani bir Cem Adrian–Demet Sağıroğlu düeti geliyor. Melike Şahin, Melek Mosso, Derya Bedavacı, Çağan Şengül ve Melis Fis gibi her biri birbirinden harika sanatçılarla tekliler yayınlayacağız, hazırlanıyoruz; biraz geçmişe selam, biraz bugünün duygusuna ait şarkılar da bitmek üzere. Ama acele etmiyorum; doğru zamanda, kalpten çıkacaklar.