Neşe BERBER
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, medya temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda gündeme dair değerlendirmelerde bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Göreve geldiği tarihten itibaren belli konulara odaklandığını kaydeden Özer, “Önüme koyduğum tüm hedefleri gerçekleştirmenin memnuniyeti içerisindeyim.” diyerek şunları söyledi: “Mesleki eğitim ile ilgili yaptığımız kanun değişikliği ile mesleki eğitimde çırak kalfa sayısı bir yıl önce 159 bindi, şu anda 1 milyon 400 bini geçti. Türkiye’nin dört bir yanında mesleki eğitim merkezlerini görünce mesleki eğitimle ilgili problemlerin çözüldüğünü görüyorsunuz. Bu, kadınlar için de çok önemli, çünkü 159 binin 39 bini kadın iken şu anda kadın sayısı 443 bin ve bu kadınlarımız on sekiz yaş üzeri…”
Özer, Türkiye’de mesleki eğitimin; meslek liseleri ve mesleki eğitim merkezi olmak üzere iki kanaldan ilerlediğini kaydetti.
Telafi eğitimi kapsamında 538 bin kişinin mesleki eğitim programına katıldığını belirten Özer, “Programa katılanlar, 6 aylık eğitim alıyorlar, usta olarak çıkarak teknisyen unvanı ile iş yeri açma belgelerine kavuşuyorlar.” dedi.
“28 Şubat sürecinde antidemokratik uygulamalarla imam hatip liseleri ve meslek liselerinin önünü kestiler, katsayı uygulaması getirdiler.” diyen Özer, “Bu antidemokratik uygulama 12 yıl sürdü ve milyonlarca öğrenci mağdur oldu. Eğitimin demokratikleşmesi yönünde tüm antidemokratik uygulamalar bu dönemde kaldırıldı. Meslek liseleri kaldıkları yerden iş gücü piyasasının nitelikli insan kaynağını yetiştirmek için devam etti.” değerlendirmesinde bulundu.
Mesleki eğitim alanında gerçekleştirilen dönüşümle meslek liselerinin artık fen liseleriyle yarışacak seviyeye ulaştığını vurgulayan Özer, şunları söyledi: “Mesela ASELSAN Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi yüzde 1'lik dilimde öğrenci alıyor. Ankara Fen Lisesine yerleşebilecek öğrenciler burayı tercih ediyor. Katsayı uygulamasının tersine çevirdiği, akademik olarak başarılı öğrencileri uzaklaştırdığı mesleki eğitime artık başarılı öğrenciler teveccüh gösteriyor, bu çok önemli.”
Aynı zamanda döner sermaye kapsamındaki üretimi de artırmak istediklerini dile getiren Özer, “Öğrenciler yaparak öğrendikleri için mezun olduklarında sektörde istihdama hazır hale geliyorlar. Döner sermayedeki üretim kapsamında öğrenci asgari ücret kadar, öğretmen de iki asgari ücret kadar ilave para alıyordu. Biz bu uygulamayla bu okullara devam eden garip gureba çocuklarımızı desteklemek istedik. 2018-2019 yılında 200 milyon bandında bir gelir vardı. 2022 yılında 2 milyar lira ile kapattık. Bu sene hedefimiz 3,5 milyar lira. Gelirler, bu yılın ilk 3 ayında 1 milyarı şimdiden geçti. 2022 yılında öğrenciye dağıttığımız pay ise 100 milyon lira.” ifadelerini kullandı.
Turizm alanında faaliyet gösteren meslek liselerinde sektörün nitelikli iş gücü kaynağını yetiştirmek amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı ile protokol imzaladıklarını hatırlatan Özer, “Okulları koleje dönüştürdük aslında. Bu okullarımızda İngilizce ve Rusça hazırlık sınıfları var ve öğrencilerimiz 9’uncu sınıftan itibaren 4 bin lira ücretle başlıyorlar. Öğrenci 4’üncü sınıfa geldiği zaman asgari ücretin üzerine çıkıyor, mezun olduğunda da direkt işte çalışıyor. Bu liseler, özellikle turizm ve sağlıkta sektörle en uyumlu meslek liselerimiz… Mesleki eğitim merkezleri, meslek lisesinden farklı olarak özellikle hem cari olan küçük orta ölçekli işletmeler için hem de özellikle kaybolan zanaatlarla ilgili çırak bulamayan sektörün ihtiyacını tamamen karşıladı. Mesleki eğitim merkezlerinde şöyle bir avantaj var; yaş sınırlaması yok, ortaokul mezunu olması yeterli. Mesleki eğitime kayıtlı öğrenci burada eğitme başladığı anda asgari ücretin 3’te 1’i oranında ücret alıyor, kalfalar ise asgari ücretin yüzde 50’si kadar ücret alıyorlar.”
“Okul öncesi eğitim, eğitimde fırsat eşitliği kapsamında çok kritik bir öneme sahiptir.” diyen Özer, “Okul öncesi eğitimin üç tane önemli faydası var. Zenginin çocuğu okul öncesi eğitimi alıp garibanın çocuğu almazsa her iki çocuk ilkokul birinci sınıfa başladığı zaman aralarında ciddi fark uluşuyor. Şimdi biz son bir buçuk yıl içinde tamamen okul öncesi eğitime odaklandık. Göreve geldiğimde Türkiye'de 2 bin 782 tane anaokulu vardı. Biz 3 bin tane anaokulu yapmak için yola çıktık ve gelinen noktada 6 bin 700 tane anaokulu yaptık.”
Son 20 yılda yapılan çalışmalarla okul öncesinden yükseköğretime kadar eğitimde kitleselleşme ve evrenselleşme sürecinin tamamlandığına işaret eden Özer şöyle devam etti: ”Eğitime erişim noktasında Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez 5 yaştaki okullaşma oranı diğer kademeleri geçerek yüzde 99,86’ya çıktı. İlkokul kademesinde yüzde 99.54, ortaokul kademesinde yüzde 99.17’ye, lise düzeyinde ise yüzde 99,12’ye ulaştı. Okul öncesi zorunlu olmamasına rağmen 5 yaşta okullaşma oranı yüzde 99,86’ya çıktı. Bunun uzun vadedeki getirisi şu; bir, böylece en fazla şikayet ettiğimiz konu olan okullar arası başarı farkı azalacak. İkincisi okul öncesi eğitim alan çocuk Amerika'daki boylamsal çalışmalarda şunu gösteriyor; eğitimde daha fazla uzun süre kalan istihdamda daha uzun süre kalıyor. Yani Türkiye'nin insan kaynağını daha verimli bir şekilde yetiştirmiş olacağız. Üçüncüsü de kadın istihdamı. Alacağı ücretle çocuğunu kreşe verdiği zamanki ödeyeceği ücretle karşılaştırılabilirse istihdamdan geri adım atıyordu, şimdi atmıyor, kadınlar şu an istihdama girmeye başladı. Dolayısıyla onunla mesleki eğitim merkezi devreye girdiği anda Türkiye'de net oran OECD ortalamalarına gelecek.”
Okul öncesi eğitim seferberliği projesine başlamadan önce birçok ilin okul öncesi eğitimde Türkiye ortalamasının altında olduğuna dikkati çeken Özer, “Ağustos 2021 itibarıyla Ankara’da 5 yaşta okul öncesinde okullaşma oranları yüzde 42 idi. Türkiye ortalaması ise yüzde 65’ti. Ankara Türkiye ortalamasının da çok altındaymış aslında. Ama şu anda bu oran Ankara’da yüzde 98’e ulaştı. Yine okul öncesi eğitim 5 yaşta İzmir yüzde 55 idi, şu anda yüzde 99. İstanbul yüzde 46 idi, şu anda yüzde 98. Erzurum yüzde 38 idi, şu anda yüzde 99. Zorunlu olmamasına rağmen… Bu projeyi başlattığımızda 3 yaşta okul öncesi okullaşma oranı yüzde 9 idi, şu anda yüzde 21. 4 yaşta yüzde 16 idi şu anda yüzde 42.”
Özer, zorunlu olmamasına rağmen Türkiye genelinde beş yaşta okul öncesinde okullaşma oranlarını yüzde 11’den; son bir yılda ise yüzde 65’ten yüzde 99,9’a ulaştırdıklarını belirterek şunları söyledi: “Muhalefetin bu konudaki söylemlerin hiçbir anlamı yok; tıpkı köy okullarında dedikleri gibi… Köy okullarını açacağız diyorlar oysa köy okullarını biz 2022 yılında açtık. 2 bin 671 tane köy okulunu açarak köy yaşam merkezlerine dönüştürdük. Bu köy yaşam merkezlerinin içine aynı zamanda halk eğitim merkezi kurduk. Oradaki yetişkinlerin, tarımla ilgili, hayvancılıkla ilgili, diğer sektörlerle ilgili eğitim alması almaları için. 2023 yılının sonunda tüm köy okullarını açacağız. Muhalefettin vurguladığı şey 5 yaş, o konu tamamlanmış bitmiş. Köy okulları ise zaten açık. Bir de liseyi üç yıla düşürme konusu var.
Liseyi 3 yıla düşüreceğiz diyorlar. Öncelikle şunu açıklamaları lazım; yani eğitim sisteminde sürekli revizyon yapıldığınan şikayet edenler bunu hangi rasyonel gerekçeyle yapmak istiyor? İkincisi kendi politikalarında tutarlılık yok. Çünkü üç yıla düşürdüğün zaman 85 bin öğretmen norm fazlası oluyor, boşa düşüyor. Şimdi 100 bin öğretmen atayacağım diyorsun bir yandan diğer yandan 85 bin öğretmeni norm fazlası yapıyorsun. Kısacası yaptıkları politikaların tutarlılığı yok. Bizim bu yaptıklarımızı görmemiş olabilirsin. Eğer görmediysen iyi niyetli düşünürsek görmedin. Farkında değilsin veya biz anlatamadık. O zaman yönetime talip olamazsın. Çünkü sahayı bilmiyorsun. Görüp bile bile hükümsüzleştiriyorsan o zaman emeğe saygın yok.”
2000’li yıllara bakıldığında eğitimin tüm kademelerinde yapılan okullaşma oranlarına dikkati çeken Özer, “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yapılan üç tane hamle var. Birincisi, fiziki yatırım seferberliği. Erişimi arttırma. Yani bu 5 yaştaki okullaşma oranını yüzde 11’den yüzde 90’lara çıkartmak. Eğitime erişimi arttırmak için yapılan derslik sayısı. Bu süreçte derslikler yaptık ve o sorun çözüldü. İkincisi, eğitimin önündeki tüm antidemokratik uygulamalar kaldırıldı. Başörtüsü yasakları, katsayı uygulamaları kaldırılarak toplumsal talebe duyarlı bir eğitim sistemi inşa ettik. Peygamberimizin Hayatı, Kuranı Kerim, temel dini bilgiler gibi dersler, sadece imam hatip öğrenciler için değil, diğer okullarda da seçmeli ders imkanı sunuldu… Üçüncü ayağı ise eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için çok sayıda eğitimde sosyal politikayı yürürlüğe koyduk. Ücretsiz kitap, ücretsiz yardımcı kaynak, ücretsiz taşımalı eğitim, ücretsiz sıcak yemek. Ücretsiz yemek ki şu anda bu imkandan faydalanan öğrencilerimizin sayısını 5 milyona çıkarttık. Burs, pansiyon, şartlı eğitim yardımları… Bütün bunları yirmi yıl boyunca istikrarlı bir şekilde uyguluyoruz. Bu sosyal politikaların bugünkü maliyeti 525 milyar lira.”