Yeni Birlik Gazetesi
Yeni Birlik Gazetesi Teknoloji Andrew'un insanlaşma süreci: Yapay zekâ ve etik tartışmalar

Andrew'un insanlaşma süreci: Yapay zekâ ve etik tartışmalar

Bicentennial Man, insan olmayı arzulayan bir robotun hikâyesi üzerinden yapay zekânın etik boyutunu sorgulayan çarpıcı bir bilimkurgu anlatısıdır.

MUHABİR: Bülent Çolakoğlu

Isaac Asimov’un öyküsünden uyarlanan “Bicentennial Man” filmi, 200 yıl boyunca insan olmayı arzulayan bir robotun hikâyesi üzerinden yapay zekâ, etik, hukuk ve toplumsal kabul kavramlarını sorguluyor.

İnsan Olmanın Bedeli: “Andrew” Üzerinden Teknoloji ve Felsefe

İnsanlık tarih boyunca ölümsüzlüğü arzuladı. Ancak ölümün kaçınılmazlığı kabullenildikçe, bu arzu giderek makineler gibi başka varlıklara yönelmeye başladı. Bilimkurgu sineması da bu arayışın en güçlü anlatı alanlarından biri haline geldi. “Bicentennial Man” filmi, bu türün öne çıkan örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Isaac Asimov’un kısa hikâyesinden uyarlanan film, 200 yıl boyunca insanlaşmak isteyen bir android olan Andrew’un öyküsünü merkeze alıyor.

Andrew’un hissetmek, sevilmek ve özgür bir birey olarak kabul görmek için verdiği mücadele; etik, felsefi ve hukuki açıdan birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Yapay zekânın insan kimliğine etkisi, sanatla ve aşkla kurduğu bağ, özgür irade ve adalet gibi kavramlarla şekilleniyor.

Yapay Zekâ ve İnsan Doğasına Dair Derin Sorgulamalar

Ölümsüzlük arayışı yalnızca mitoloji ve dinlerde değil, modern teknolojik sistemlerde de kendine yer buluyor. Transhümanizm gibi akımlar, insanın biyolojik sınırlarını aşabileceğini savunurken; Andrew’un hikâyesi, bu arayışın sinemadaki karşılığı oluyor.

Yapay zekânın iş gücünün ötesinde etik kararlar, duygusal tepkiler ve öğrenme kabiliyeti gibi insana özgü özellikleri ne kadar taklit edebileceği sorusu, film boyunca merkezdedir. Andrew’un kişisel gelişimi; robot-insan ilişkisini sadece teknik değil, aynı zamanda insani boyutlarıyla da ele alır.

İnsana Benzeyen Robotların Yükselişi ve Antropomorfizm

Robotlara insan benzeri özellikler yükleme eğilimi, hem tasarımda hem de toplumsal kabulde belirleyici bir rol oynuyor. Andrew’un giderek daha insana benzeyen bir forma bürünmesi, “garip vadi” etkisini ve toplumsal algıdaki dönüşümü de gözler önüne seriyor. Ancak film bu süreci yalnızca teknolojik değil, etik bir bağlamda da ele alıyor.

Asimov’un Üç Robot Yasası ve Etik Sınırlar

1942’de Isaac Asimov tarafından geliştirilen Üç Robot Yasası, yapay zekâ etiği için hâlâ temel bir referans noktası. Filmde Andrew’un bu yasalara uygun şekilde programlanmış olması, ancak zamanla kendi etik değerlerini geliştirmesi, özgür irade ve etik sorumluluk gibi temel kavramları yeniden gündeme taşıyor.

  1. Bir robot, insana zarar veremez.
  2. İnsan emirlerine uymalıdır (ilk kuralla çelişmediği sürece).
  3. Kendi varlığını korumalıdır (ilk iki kuralla çelişmediği sürece).

Tematik Analiz: Filmde Öne Çıkan Yedi Ana Tema

1999 yapımı film, tematik analiz yöntemiyle değerlendirildiğinde yedi ana tema etrafında şekilleniyor:

  • İşçi Robotlar
  • Makine Öğrenmesi ve Andrew
  • Andrew ve Erdem
  • Andrew’un İnsanlaşma Süreci
  • Andrew ve Sanat
  • Andrew ve Aşk
  • Andrew ve Adalet

Bu temalar, NVivo 12 yazılımı ile görselleştirildi ve karakter gelişimi, olay örgüsü ile kavramsal alt metinler üzerinden incelendi.

İşçi Robotlar ve Ekonomik Statü Tartışmaları

Andrew’un başlangıçtaki görevi, hizmetçi bir ev robotu olmaktır. Ancak yaratıcı yeteneklerini geliştirmesi ve gelir elde etmesi, robotların ekonomik ve yasal konumunu sorgulatan yeni bir alan açar. “Bir robotun parayla ne işi olur?” sorusu, yapay zekânın iş gücüne katılımı ve bunun toplumsal etkilerine dair güncel tartışmaları da hatırlatır.

Makine Öğrenmesi: Andrew’un Zihinsel Evrimi

Andrew, öğrenme yeteneğiyle yalnızca bilgiyi değil, bağlamı da kavrar. Kendi başına kitaplar okur, sanat üretir, sentetik organlar geliştirir. Bu gelişim süreci, günümüzde derin öğrenme sistemlerinin geldiği noktaya sinemasal bir yansıma sunar.

Erdem ve Özgür İrade: Programlamanın Ötesi

Film, Andrew’un ahlaki kararlar alabilmesini yalnızca yazılım değil, içselleştirilmiş etik değerlerin gelişimi olarak ele alır. Özellikle hayvanlara karşı duyarlılığı ve şiddeti reddetmesi, robotların da erdemli bireyler olup olamayacağına dair tartışmalara kapı aralar.

Sanat Yoluyla Kimlik Kazanımı

Andrew’un sanatla kurduğu bağ, yalnızca estetik değil, aynı zamanda duygusal bir ihtiyaç olarak gösterilir. Ürettiği eserler, onun duyarlılığının ve birey olarak kabul görme arzusunun sembolü hâline gelir.

Aşk ve İnsanlaşma Arzusu

Andrew’un aşk deneyimi, bir makinenin duygusal derinliği ne kadar yaşayabileceği sorusuna cevap arar. Portia ile yaşadığı ilişki, onun insan olma isteğini pekiştirir. Ölümsüzlüğünden vazgeçip ölümlü olmayı seçmesi, insan kimliğinin temelinin ölüm ve kayıp deneyimi olduğuna işaret eder.

Adalet Arayışı: Hukuki Statü Mücadelesi

Andrew’un insan olarak tanınma çabası, birey hakları ve hukuki statü üzerine güçlü bir anlatı sunar. Film, “elektronik kişilik” gibi günümüzde tartışılan kavramları sinemasal bir önseziyle gündeme taşır.

Sonuç: İnsanlık Tanımını Yeniden Düşünmek

Bicentennial Man, yalnızca bir robotun insan olma mücadelesi değil; insanlığın ne olduğunu, ne olması gerektiğini sorgulayan güçlü bir anlatı sunuyor. Andrew’un fiziksel olarak değil, sosyal ve etik kabul yoluyla “insan” olması; teknolojik gelişim çağında insan kimliğinin yeniden tanımlanması gerektiğini ortaya koyuyor.

Kaynak: Kır, B., Ünügür, N. A., & Yılmaz, A. (2025). Between Humanity and Artificial Intelligence: The Identity Quest of Bicentennial Man. Turkish Online Journal of Design Art and Communication, 15(3), 702–714. DOI: 10.7456/tojdac.1671489

Kapak görseli: IMDb