Gününüzün tamamında birilerinin sizi sürekli izlediğini düşünün. Yaptığınız her davranış, alacağınız her karar bu çerçevede çizilirdi değil mi? Sizi izleyen bir otorite ise, bir şey yapmaya yeltenmeden önce her seferinde aklınızda aynı soru belirirdi: “Bunu yaparsam hakkımda ne düşünürler ve nasıl tepki verirler?”

Panoptikon Nedir?
Panoptikon, 18. yüzyılda İngiliz filozof Jeremy Bentham tarafından geliştirilen bir hapishane tasarımıdır. Eski Yunanca kökenli "pan" (tümü) ve "opticon" (gözlem) kelimelerinden türetilen bu kavram, tüm mahkumları aynı anda gözetlemeyi amaçlayan mimari bir yapıdır. Halka biçimindeki binanın merkezine yerleştirilen bir gözetleme kulesi, içerideki tüm hücrelerin doğrudan gözlemlenmesine imkân tanır. Fakat asıl mesele fiziksel değil, psikolojik gözetimdir: Gardiyan kulede olmasa bile, mahkumlar sürekli izlendikleri hissiyle hareket ederler. Çünkü cezaevinin ortasında bulunan kule içeriden dışarıyı görebilirken, karşısındaki hücredekiler kulenin içini göremezler.

18. Yüzyıldan bir cezaevi bize bugün ne anlatıyor?
Fransız düşünür Michel Foucault, Panoptikon'u sadece bir bina değil, modern iktidarın metaforu olarak tanımlar. Foucault’ya göre Panoptikon, bireylerin özgürlüğünü değil, içselleştirilmiş otoriteyi simgeler. Kimin ne zaman izlendiği belli değildir, bu da bireyin davranışlarını sürekli düzenlemesine yol açar. Böylece gözetim fiziksel olmaktan çıkar, zihinlere yerleşir.
Bu size tanıdık geldi mi? Evet bizde sürekli olarak izlendiğimizi hissediyoruz. Dışarıdayken mobeseler her an ne yaptığımızı görebiliyorlar, sürekli yanımızda taşıdığımız telefonlar konumumuzu anlık olarak takip ediyor ve hatta belki telefonlarımız zaman zaman dinleniyor. Tüm mesajlaşmalarımız, neyi sevdiğimiz, neleri izlediğimiz, ne zaman nerede fotoğraf çektiğimiz gibi bizi ilgilendiren bilgilerin hepsi şu an bir başka otoritenin elinde. Gelin şu konuyu biraz daha açalım:
21. Yüzyılda Dijital Panoptikon: Gönüllü Mahkumiyet
Günümüzde sosyal medya, yüz tanıma sistemleri, veri gözetimi gibi araçlarla Panoptikon adeta yeniden inşa edildi. Ancak bu kez hücre kapılarının ardında değil, cep telefonlarımızın ekranlarında ve kameralarında yaşıyor. Pandemiyle birlikte yaygınlaşan görüntülü konuşma uygulamaları, kullanıcıların kişisel verilerine erişim tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Google, Apple, Microsoft ve Amazon gibi teknoloji devleri, veri güvenliği ihlalleri ve gözetim skandallarıyla sıkça gündeme geldi.
Artık devletler ve teknoloji şirketleri gardiyan rolünü üstlenirken, bizler de sosyal medya hesaplarımızda gönüllü mahkumlara dönüşüyoruz. Beğenilmek, takip edilmek, paylaşılmak arzusuyla kendi gözetimimizi kendi ellerimizle şekillendiriyoruz.
Sosyal medyada sürekli görünür olma isteği, görünmemekten korkma sendromunu doğurdu. Kendimizi bilinçli olarak paylaşıyor, her an nerede olduğumuzu gösteriyoruz. Bentham’ın modelinde mahkumlar esaretten kurtulmaya çalışırken, bugün bizler bu esareti tercih ediyoruz. Sorulması gereken soru şu: Bu bir alışkanlık mı, yoksa yeni çağın gönüllü köleliği mi?

Gölgeden Işığa: Bentham’ın Hayali Gerçeğe Dönüşüyor
Bentham’ın bu sıra dışı projesi, Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de 1913 yılında hayata geçirildi. Hatta Bentham, ölümünden sonra bile projeye olan bağlılığını gösterecek şekilde mumyasının kendi üniversitesinde halka açık şekilde sergilenmesini vasiyet etti. Üstelik 2015’te bir grup öğrenci tarafından başlatılan PanoptiCam projesiyle, bu mumya çevresine yerleştirilen kameralarla ziyaretçilerini gerçekten izliyor.