Sosyal medya ve internet ortamlarında nefret söylemi ve siber zorbalık giderek artan bir tehdit haline geliyor. Son dönemde yapılan araştırmalar, Türkiye'de her üç kişiden birinin dijital ortamda zorbalığa maruz kaldığını, her beş kişiden birinin ise başkalarına siber zorbalık yaptığını ortaya koyuyor.
Türkiye'de Dijital Zorbalık
Oxford Üniversitesi'nin "Dijital Vatandaşlık: Erişim Tutum ve Davranışlar" raporunda, Türkiye toplumunun dijital dünyadaki tutum ve davranışları incelendi. Rapora göre, internet kullanıcılarının önemli bir kısmı hayatlarında en az bir kez çevrimiçi taciz veya zorbalık yaşadı. Öte yandan, her beş kullanıcıdan biri de kendisinin geçmişte birine siber zorbalık yaptığını itiraf ediyor. Bu bütün dünya ülkelerinde aşağı yukarı aynı seyrediyor. Elbette istisnalar da söz konusu.
Toplumdaki farkındalığın düşük olması, sorunun ayrı bir boyutu. Rapora göre Türkiye'de toplumun çoğunluğu "nefret söylemi" kavramına aşina değil; nefret söylemine karşı farkındalık oranı yalnızca %40 civarında kaldı. Benzer şekilde, "siber zorbalık" terimini duyanlar toplumun sadece %45'ini oluşturuyor. Bir başka deyişle, birçok kişi maruz kaldığı veya başkalarına uyguladığı davranışların nefret söylemi ya da siber zorbalık kapsamına girebileceğinin farkında olmayabiliyor.

Neden bu kadar yaygın? nerede bu kadar yaygın?
Dijital platformlarda nefret içeriklerinin yaygınlaşmasını kolaylaştıran birçok etken bulunuyor. Özellikle sosyal medyada anonim kalabilme imkânı, kullanıcıların yüz yüze söyleyemeyecekleri kadar sert ve saldırgan ifadeleri ekran başından dile getirmesini kolaylaştırıyor. Yeni medyanın denetimsiz yapısı ve kamusal alan ile özel alan arasındaki sınırın silikleşmesi de nefret söylemi ve zorbalığı körükleyen unsurlar arasında gösteriliyor. Bireylerin ait oldukları grup veya fanatik topluluklardan edindikleri ön yargılar da çevrimiçi şiddet ve nefreti tetikleyebiliyor. Nitekim, toplumsal kutuplaşmanın yüksek olduğu siyasi tartışmaların yaşandığı ortamlarda veya büyük rekabetin hâkim olduğu futbol taraftar gruplarında, söylemler çoğu zaman nefret dolu ifadelere dönüşebiliyor.
Yakın geçmişte yapılan çeşitli analizler, dijital nefretin boyutlarını gözler önüne seriyor. 2023 yılında Türkiye'deki seçim süreci sırasında YouTube üzerinde yapılan bir araştırma, siyasi liderlere yönelik izleyici yorumlarının büyük ölçüde hakaret, aşağılama ve nefret söylemi içerdiğini ortaya koydu. Bu çalışma, kimliğini gizleyen kullanıcıların bu tür söylemleri yaymada başı çektiğini ve en yaygın nefret türünün siyasal nefret söylemi olduğunu tespit etti. Benzer şekilde, spor alanında yapılan başka bir inceleme, Türkiye'deki üç büyük futbol kulübünün taraftar sayfalarında rakip takımın değerlerine, yöneticilerine veya futbolcularına yönelik ağır hakaret, ötekileştirici ifade ve tehditlerin sıkça paylaşıldığını gösteriyor. Taraftar rekabetinin dijital ortamda düşmanlık üreten bir dile dönüşebildiği bu bulgularla gözler önüne serildi.
“Ben ne yapıyorum”
Peki dijital zorbalıkla gerçekten nasıl başa çıkacağız? Belki de çözüm, her zaman "ne yapılmalı?" sorusuna değil, "ben ne yapıyorum?" sorusuna odaklanmakta yatıyor. Sessiz kalmak, görmezden gelmek ya da sadece izlemek... Bunlar da birer eylem biçimi. İnternette karşılaştığımız her nefret söylemi için algoritmalar değil, insanlar karar veriyor. Yani bu içeriklerin var olmasına izin veren de biziz. Belki artık “nefretin karşısında durmak” büyük bir kampanya ya da yasa teklifinden değil, günlük dijital alışkanlıklarımızı sorgulamaktan geçiyor. Paylaşmadan önce düşünmek, görüp geçmemek, sessiz kalmamak, kimi ünlü edeceğimizi seçerken yalnızca nefret yaymayacaklar için beğen butonunu kullanmak…
Kaynak: Karaboğa, D. & Işık, M. (2022). Dijital Şiddet ve Nefret Söylemi. Spor, Eğitim ve Çocuk, 2(1), 1-26.
Öksüz, O. & Özen, A. (2025). Futbol Fanatizmi Bağlamında Sosyal Medyada Nefret Söyleminin Yeniden Üretimi. TOJDAC - The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication, 15(3), 1071-1084.