2025 “Aile Yılı” İle Birlikte Doğum İzinlerinde Reform Sinyali
2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesinin ardından, hükümet cephesinde aile yapısını güçlendirecek politikalar hız kazandı. Bu kapsamda, çalışan anne ve babaların doğum izinlerinde kapsamlı değişiklikler gündeme geldi. Hem kamu hem de özel sektör çalışanlarını ilgilendiren yeni düzenleme ile, mevcut izin sürelerinin artırılması hedefleniyor.
Kadın çalışanlar için halihazırda uygulanan toplam 16 haftalık ücretli doğum izni süresinin, 4 hafta daha uzatılarak 20 haftaya çıkarılması yönünde çalışmalar yapılıyor. Bu değişiklikle birlikte, özellikle doğum sonrası süreçte annelerin bebeğiyle daha fazla vakit geçirmesi amaçlanıyor.
Baba İzinleri de Artıyor
Yeni düzenleme yalnızca anneleri değil, baba adaylarını da yakından ilgilendiriyor. Mevcut uygulamada hem kamuda hem özel sektörde babalar doğumdan sonra yalnızca 5 gün izin kullanabiliyor. Ancak aile yapısını desteklemeye yönelik atılacak yeni adımla birlikte, bu sürenin 10 güne çıkarılması planlanıyor.
Anne ve Babalar: "İzin Süreleri Yetersiz"
Uygulamadaki 16 haftalık doğum izninin modern yaşamın gereksinimlerini karşılamadığına dikkat çeken anneler, özellikle doğum sonrası bakım sürecinde daha fazla zamana ihtiyaç duyduklarını ifade ediyor. Benzer şekilde babalar da 5 günlük sürenin yetersiz olduğunu ve eşlerine destek olabilmek için daha fazla izne ihtiyaç duyduklarını dile getiriyor.
Yeni düzenlemenin, doğum sonrası aile içi sorumluluk paylaşımını da daha dengeli hale getirmesi bekleniyor. Özellikle babalara tanınacak ilave günlerle, baba-bebek bağının güçlendirilmesi ve aile bütünlüğünün korunması hedefleniyor.

Uygulamanın Kapsamı Genişleyebilir
Yetkililer, yalnızca doğum izinlerinin uzatılması değil, aynı zamanda esnek çalışma modelleri, kısmi süreli dönüş planları ve evden çalışma desteklerinin de gündemde olduğunu belirtiyor. Yeni düzenlemeyle birlikte çalışan ebeveynlerin hem iş hem aile yaşamını daha dengeli yürütmesi için kapsayıcı çözümler sunulması planlanıyor.
2025 yılı içinde hayata geçmesi beklenen bu uygulama, yalnızca bireysel hayatlara değil, toplumsal yapıya da pozitif katkı sağlamayı hedefliyor.