İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Yaşam Bir yazı yazmak istiyorum

Bir yazı yazmak istiyorum

İlhami Işık: Geçenlerde 20 yıllık evlilikten sonra aldatıldığı için boşanan bir kadının ağzından dökülen tek cümle bizim hayatımızın bir özeti sanki; kadın: "Ben ona 20 yıl sebzeli, etli pilavlar pişirdim; ama ben sade pilavı seviyordum " diyordu. Evet koca bir 20 yıl için kendisinin hiç olmadığı ama kendisinin hikayesiydi bu.

İlhami Işık: Geçenlerde 20 yıllık evlilikten sonra aldatıldığı için boşanan bir kadının ağzından dökülen tek cümle bizim hayatımızın bir özeti sanki; kadın: "Ben ona 20 yıl sebzeli, etli pilavlar pişirdim; ama ben sade pilavı seviyordum " diyordu. Evet koca bir 20 yıl için kendisinin hiç olmadığı ama kendisinin hikayesiydi bu.
Bilginin böylesine çoğaldığı bir dönemde daha az bilgi sahibi olmanın da çoğalması garip gelmiyor mu size?
Garip gelmeli bence! 
Evet, bilgi çoğaldıkça bilgiden uzaklaşmak da o hızla çoğalıyor. 
Bilgideki emek azalıyor. 
Git gide emeksiz bilgi hayatımızın tüm alanlarını kaplıyor. 
Araştırmadan, 
Sormadan, 
Sorgulamadan, 
Nedenlerini, 
Niçinlerini hiç merak terazisine koymadan, 
Hazır bilgi, 
Soğuk bilgi, 
Gerçek bilgiye dönüşüyor. 
Ben basit bir bilme olayından söz etmiyorum; 
Yaşam biçimimizi şekillendiren, 
Bizi biz yapan bilgi ve bilmekten söz ediyorum. 
Bize ait olandan,
Sahici olandan, 
Sadece görüntüsü,
Sadece algısı görünenden değil; 
Benim bilgim, 
Benim anladığım, 
Benim tanıdığım, 
Benim gördüğüm,
Benim dokunduğum...
Yani;
Ben olan, 
Beni tarif eden,Beni tarif ederken başkasını da bana ait bilgi ile tanıyan ve gören bir bilgiden söz ediyorum. Bizi biz yapan bilme eyleminden söz ediyorum. Gördüğüm ve yaşadığım ise bu değil! Kendimizin içinde olmadığı bir yaşam sürüyoruz. Evet biz varız içinde; ama başkası veya başkaları için varız. Onların tarif ettiği şekilde yaşıyoruz. Onlar gibi bakıyoruz.Onlar gibi seviyoruz. Onların istediği dostlukları kuruyoruz. Onların görmek istediği gibi görüyoruz. Ya da onlar için fedakarlık ediyoruz. Ama biz yokuz içinde. Hikayeler biz olmadan yaşanıyor ve sanki hikaye bizmişiz gibi.Sonra yanıldık, Sonra kandırırdık, diyoruz.Ve tekrar tekrar yaşıyoruz. Dejavular bitmiyor, bizim olmayan ama içinde biz olan bu hikayelerde. Geçenlerde 20 yıllık evlilikten sonra aldatıldığı için boşanan bir kadının ağzından dökülen tek cümle bizim hayatımızın bir özeti sanki;Kadın: "Ben ona 20 yıl sebzeli, etli pilavlar pişirdim; ama ben sade pilavı seviyordum " diyordu. Evet koca bir 20 yıl için kendisinin hiç olmadığı ama kendisinin hikayesiydi bu.Bugün bizlerinde yaşadığımız bundan farklı değil ve hiç olmadı galiba. Emek sarf etmeden sahip olmak, Birilerinin tarif ettiği aşka inanmak,Birilerinin ezberlettiği düşünceleri kendi düşüncemiz gibi kabul etmek,Birilerinin gözleri ile dünyayı anlamak,
Kendi gözlerimizi yok saymak, 
Kendimizi yok saymak, 
Ne acı ama...
Kendimizin yaşadığı hikayede hiç yaşamamış olmak,
Benim hikayem diyememek...