Her gün etrafımıza bakıyor, renkleri, şekilleri ve hareketleri algılıyoruz. Peki, bu gördüklerimizin aslında gözümüze "ters" bir şekilde ulaştığını, ancak beynimizin bunu bizim için ustaca yorumladığını hiç düşündünüz mü? Gözlerimizin dünyayı nasıl algıladığına dair bilimsel gerçekler, bildiğimiz her şeyi sorgulatacak kadar şaşırtıcı. İşte o inanılmaz sürecin perde arkası ve beynimizin bu "ters" durumu nasıl çözdüğüne dair çarpıcı açıklamalar...

Işık Nasıl Oluyor da Görüntüyü Altüst Ediyor?
Görme eylemi, ışık sayesinde gerçekleşir. Etrafımızdaki nesneler ya kendileri birer ışık kaynağıdır ya da üzerlerine düşen ışığı yansıtarak gözümüze ulaşmasını sağlarlar. Işık ilk olarak gözümüzün kornea, göz bebeği ve lens gibi optik bileşenlerinden geçer. Bu yapılar, ışığın retina üzerine odaklanmasına yardımcı olurken, aynı zamanda ışık yoğunluğunu kontrol ederek gözümüzün zarar görmesini engeller ve net bir görüş sağlar. Lensin temel görevi, farklı uzaklıklardaki nesnelerden gelen ışığı doğru bir şekilde odaklamaktır. Ancak bu önemli görevi yerine getirirken, lensten geçen ışık ters çevrilir. Yani, bir nesnenin üst kısmından gelen ışık retinanın alt kısmına, alt kısmından gelen ışık ise retinanın üst kısmına düşer. Kısacası, lensi geçip retinaya ulaşan görüntü aslında tepetaklaktır!

Peki Beyin Bu 'Ters' Görüntüyü Nasıl Düzeltiyor?
Retinaya ulaşan ışık "gerçek dünyaya" kıyasla ters dönmüş olsa da, bu durum bizim için bir sorun teşkil ediyor mu? Günlük deneyimlerimizden yola çıkarak cevabın "hayır" olduğunu söyleyebiliriz; dünyada gayet rahat hareket ediyor ve etkileşim kuruyoruz. Peki, beynin neresinde bu görüntü tekrar 180 derece döndürülerek "doğru" hale getiriliyor? Şaşırtıcı bir şekilde, görme bilimciler böyle bir "düzeltme" veya "döndürme" işleminin gerçekleşmesi gerektiği fikrini reddediyorlar. Bunun nedeni, beynimizin görsel bilgiyi işleme biçimidir. Algıladığınız nesne, beyindeki çeşitli bölgelerde bulunan nöronların (bilgi işleyen beyin hücreleri) ateşlenmesiyle "kodlanır". Odaklandığınız nesne hakkındaki bilgiyi kodlayan şey, bu ateşlenme örüntüsüdür. Bu bilgi, nesnenin sahnedeki diğer her şeyle, vücudunuzla ve hareketlerinizle olan ilişkisini de hesaba katar. Bu göreceli kodlamalar birbirleriyle tutarlı ve sabit olduğu sürece, beynin ayrıca bir "döndürme" işlemi yapmasına gerek kalmaz.

Beynin uyum yeteneği şaşırtıyor
Bilim insanları, insanların görsel girdilerdeki büyük değişikliklere nasıl uyum sağladığını anlamak için, gelen görüntüyü ters çeviren özel gözlükler taktırdıkları çeşitli deneyler yaptılar. Bu durumda görüntü retinaya "doğru yönde" düşüyor gibi görünse de, beynin alıştığı duruma göre tepetaklak oluyordu. 1930'larda Avusturyalı iki bilim insanı, "Innsbruck Gözlük Deneyleri" olarak bilinen çalışmaları gerçekleştirdi. Haftalarca, hatta aylarca süren bu deneylerde katılımcılar, gelen görüntüyü ters çeviren gözlükler de dahil olmak üzere, dünyayı farklı şekillerde gösteren gözlükler taktılar. Başlangıçta, bu gözlükleri takan insanlar günlük aktivitelerini yerine getirmekte büyük zorluklar yaşadılar; sendelediler ve eşyalara çarptılar. Katılımcılar ilk birkaç gün dünyayı tepetaklak gördüklerini, örneğin yerde gibi görünen tavan lambalarının üzerinden atlamaya çalıştıklarını bildirdiler. Ancak bu durum geçiciydi. Yaklaşık beşinci günden sonra performansları düzelmeye başladı. Başlangıçta ters olarak görülen şeyler artık doğru yönde görünüyordu ve bu durum zamanla daha da iyileşti. Başka bir deyişle, beyin, ters dönmüş dünyaya sürekli maruz kaldıkça değişen girdiye adapte oldu. Daha güncel çalışmalar, beynin hangi bölgelerinin görsel girdideki değişikliklere uyum sağlamada rol oynadığını ve uyum yeteneğimizin sınırlarını belirlemeye başlıyor.