BETÜL APAYDIN SALİM
Dijital çağ; yalnızca teknolojik bir dönüşüm süreci değil; aynı zamanda insan yaşamının ritmini yeniden belirleyen bir kırılma noktası…
Tablet, bilgisayar, telefon, sosyal medya ve niceleri 7’den 70e hepimizin kullandığı devrimlerden.
Ancak böylesine teknolojinin evrimleştiği bir çağda ne kadar güvendeyiz? Çocuklarımız ne kadar güvende?
İşi uzmanına sorduk…
Çocuk gelişimini çok boyutlu şekilde etkileyen ekran kullanımı konusunda, alandaki önemli çalışmalarıyla öne çıkan Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Prof. Dr. Tuncay Dilci, çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Ekran süresi çocuk sağlığı için ne kadar tehlikeli, sosyal becerilerini ne ölçüde etkilemektedir?
Çocuklarda uzun süreli ekran kullanımı, hareketsizliğe bağlı olarak kan dolaşımını yavaşlatır; bu da beyin gelişimini, dikkat süresini ve öğrenme kapasitesini olumsuz etkiler. Aynı zamanda duruş bozuklukları, omurga problemleri ve ortopedik rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.
Ekrana uzun süre maruz kalmak, göz kaslarını zorlayarak miyopi riskini artırır; özellikle erken yaşta ekrana yakın temas, kalıcı görme sorunlarına yol açabildiği gibi nörobiyolojik olarak dopamin dengesini bozarak çocuğun motivasyonunu düşürür, dürtü kontrolünü zayıflatır ve gerçek yaşamdan alınan hazları köreltir.
Sosyal gelişim açısından da risk büyüktür. Çocuklar yüz ifadelerini okuma, empati kurma ve sosyal ilişkileri yönetme becerilerinde gerileyebilir; bu da yalnızlık ve duygusal kırılganlığı artırabilir.
Ekran kullanımı hakkında yaş ortalaması kaçtır? En kritik yaş grupları hangileridir?
Uluslararası araştırmalar ve klinik gözlemler, çocukların ekranla tanışma yaşının 1,5 - 2 yaşa kadar indiğini gösteriyor. Bu erken temas, gelişimsel açıdan ciddi riskler barındırıyor.
0–2 yaş: Pasif ekran maruziyeti hızla artıyor
3–6 yaş: Günlük kullanım 2–3 saate ulaşıyor
7–12 yaş: Oyun, YouTube ve sosyal medya ile birlikte 3–5 saate çıkıyor
13–18 yaş: Telefon kullanımının devreye girmesiyle 6–9 saat aralığına kadar uzanıyor
Özetleyecek olursak; Ekran kullanımında en hassas dönem 0–6 yaş arasıdır. 10–14 yaşta ise psikolojik bağımlılık riski öne çıkar. Ekran süresi yaşa göre mutlaka sınırlandırılmalı; doğal oyun, sosyal etkileşim ve fiziksel hareket temel gelişim araçları olarak desteklenmelidir.
Ekrana maruz kalmak konuşma gelişimini etkileyebilir mi?
Aşırı ekran maruziyeti, özellikle erken çocukluk döneminde konuşma gelişimini ciddi biçimde olumsuz etkiler. Çünkü dil; yalnızca kelime duymakla değil, karşılıklı etkileşim, göz teması, jest-mimik gibi sosyal uyaranlarla gelişir. Ekran karşısındaki çocuk pasif kalır, kelimeleri bağlam içinde öğrenemez, bu da kelime haznesini ve düşünce becerilerini sınırlar.
Dil eksikliği, kendini ifade edememeye; bu da öfke, içe kapanma ve davranış sorunlarına yol açabilir. Özetleyecek olursak; gecikmiş konuşma, sınırlı kelime dağarcığı ve sosyal iletişim sorunları ekran süresiyle doğrudan ilişkilidir. Bu yüzden ekran süreleri sınırlandırılmalı, çocuklar gerçek etkileşim ortamlarında desteklenmelidir.
Ekran başında geçirilen sürenin çocuklarda agresyon ve öfke kontrolüne etkileri nelerdir?
Aşırı ekran başında süre geçirilmesi, çocuklarda agresyon ve öfke kontrolü üzerinde çok belirgin etkiler yaratır. Çocuk, dijital dünyada hızlı ödüllere, kontrol edilebilir ve duygusal yükü olmayan bir etkileşime alışır. Gerçek hayatın yavaş, sabır isteyen doğası ise bu deneyimle çelişir. Bu uyumsuzluk, tatminsizlik ve düşük öfke eşiği ile sonuçlanır.
Sanal kimlik ile gerçek kimlik arasındaki çatışma da çocuğun içsel gerilimini artırır. Dijital ortamda güçlü ve görünür olan çocuk, gerçek yaşamda aynı etkiyi göremediğinde kendini yetersiz ya da görünmez hissedebilir. Bu duygusal kopukluk, çoğu zaman agresyon olarak dışa vurulur.
Ekranın sunduğu yoğun dopamin akışı, sabır gerektiren durumlara tahammülü azaltır. Oyun ve sosyal medyada yaşanan "kazandım–kaybettim" döngüleri, duygusal tepkileri keskinleştirir. Küçük engeller bile öfkeye neden olabilir. Ayrıca hareketsiz ekran süresi, fizyolojik gerginliği artırır. Enerji boşaltamayan çocuk, en küçük uyaranlara bile aşırı tepki gösterebilir.
Eğitici olarak nitelendirilen içerikler çocuklar için gerçekten eğitici midir yoksa riskli midir? Faydalı içerikler nelerdir?
Ekran içeriklerinin çocuklar üzerindeki etkisi içeriğin kalitesine, çocuğun yaşına, eşlik eden yetişkin varlığına ve kullanım süresine göre değişir. Özellikle 0–6 yaş grubunda, “eğitici” etiketiyle sunulan videoların çoğu gerçek anlamda eğitici değildir. Çünkü çocuk, öğrenmeyi pasif izleyerek değil; etkileşim, konuşma ve deneyim yoluyla geliştirir.
Faydalı içerikler; yavaş tempolu, doğal konuşmalar içeren, hareketi teşvik eden ve yetişkin eşliğinde izlenen etkileşimli videolardır. Buna karşılık hızlı, parlak ve ödül odaklı videolar, odaklanmayı zorlaştırır, sabırsızlık yaratır ve gerçek öğrenme süreçlerini sıkıcı hale getirir. Pasif ekran izleme, dil gelişimini ve sosyal becerileri olumsuz etkiler.
Sonuç olarak, her “eğitici video” gerçekten eğitici değildir. Erken çocukluk döneminde, çocukların gelişimini desteklemek için ekran süreleri sınırlanmalı; izlenen içerikler ise doğal, etkileşimli ve deneyime dayalı olmalıdır.
Youtube ve Tiktok içeriklerinin çocuklardaki etkisi nelerdir?
YouTube ve TikTok içerikleri, özellikle gelişim çağındaki çocuklarda hem bilişsel hem duygusal hem de kültürel düzeyde önemli etkiler yaratır. Bu platformdaki videoları 5 başlıkta sıralayacak olursak;
- Hızlı ve yoğun uyaranlar; dikkat süresini kısaltır, odaklanma güçlüğünü arttırır.
- Bağlamsız içerikler; uzun süreli öğrenmeyi engeller, beyin “hızlı tüket, hızlı unut” döngüsüne alışır.
- Kişilik oluşumunda; taklit etmeyi ve görünür olmayı tetikler.
- Kültürel deformasyon; gerçek dünya algısını zayıflatır; dünyayı parçalı, hızlı, sanal bir perspektiften okumasına yol açar.
- Uyarılma beklentisi; ani duygu değişimleri ve sabırsızlık gibi faktörleri tetikler.
Özetleyecek olursak; kalıcı öğrenmeyi engelleyebilir, kimlik gelişime zarar verebilir. Bu sebeple ebeveyn gözetimi, uygun filtreleme ve süre sınırlaması gibi önlemler şarttır.
Çocuklara karşı ebeveynlerin tutumu nasıl olmalıdır?
Ebeveynlerin ekran, YouTube, TikTok ve sosyal medya karşısındaki rolü artık klasik “sınırlayın, izleyin, filtre koyun” tavsiyelerinin çok ötesindedir. Çünkü dijital platformlar bir ekran olmanın ötesine geçmiş; çocuk için kimlik üreten, davranış şekillendiren, beyin kimyasını dönüştüren bir yaşam alanına dönüşmüştür. Bu nedenle ebeveynin görevi pasif kontrol değil; dijital ekosistemin mimarı olmaktır.
Yasakçı değil tutumcu olmak, çocukla aranızda dijital bir şeffaflık bırakmak esastır. Ebeveyn tutumu artık ekran zamanını sınırlamaktan çok daha fazlasıdır:
“Ebeveyn çocuğun dijital farkındalığını artıran, duygusunu yönlendiren, kimliğini güçlendiren, dijital dünyanın manipülatif doğasını gösteren bir psikolojik rehber olmalıdır.”
Aşırı ekran kullanımının uyku düzenine etkisi nedir?
Uyku, yalnızca bir dinlenme süreci değil; beynin kendini yenilediği, toksinleri temizlediği biyolojik onarım mekanizmasıdır. Bu nedenle ekranların uyku düzeni üzerindeki etkisi, yüzeysel bir “uyku kaçırma” sorunu değil; çocuk ve gençlerin tüm bilişsel, duygusal fizyolojik sistemini etkileyen kapsamlı bir problemdir.
- Melatonin Bozulması: Mavi ışık melatonin salgısını 2–3 saat geciktirir, uykuya dalmayı zorlaştırır ve uykunun derin evrelerini kısaltır. Bu durum gün içinde donukluk, isteksizlik, hafıza zayıflığı ve duygusal dalgalanmalara yol açar.
- Dopamin Dengesinin Bozulması: TikTok, YouTube Shorts ve oyunlar anlık dopamin patlamaları yaratır. Dopamin hızla yükselip düştüğünde beyin uykuya direnç gösterir ve kaliteli uykuya geçiş zorlaşır. Uzun vadede huzursuzluk ve sabah yorgunluğu artar.
- Sinir Sisteminin Aşırı Uyarılması: Hızlı akışlı içerikler kalp ritmini artırır, parasempatik sistemi devre dışı bırakır ve bedenin “uykuya hazırlık” mekanizmasını bozar. Çocuk yorgun olsa bile sinir sistemi uyku moduna geçemez.
- Gündüz Etkileri: Uyku eksikliği; dikkat eksikliği, odaklanma güçlüğü, öğrenme sorunları, sabırsızlık, öfke, agresyon, duygusal dalgalanma, motivasyon kaybı ve sosyal kopukluk gibi belirgin sonuçlar doğurur.
Özetle; Aşırı ekran kullanımı, çocuğun yalnızca uykusunu değil; bütün zihinsel süreçlerini, duygusal stabilitesini ve biyolojik ritmini bozan çok boyutlu bir risk alanıdır.
Sorunlu ekran kullanımı devam ederse geleceğin çocuklarını nasıl bir hayat bekliyor?
Öncelikle belirtmek gerekir ki ekran kullanımı artık kaçınılmazdır; çocuklar dijital bir dünyanın içinde büyümektedir ve bu doğal bir süreçtir. Ancak burada kritik olan sorunlu ekran kullanımı ve bunun çocuklar üzerindeki çok yönlü etkileridir.
Sorunlu kullanım süreklilik kazandığında, çocukların geleceğini yalnızca bireysel davranış düzeyinde değil; toplumsal, kültürel ve ekonomik bir perspektifte dönüştüren ciddi sonuçlar ortaya çıkar.
- Gelecekte hızlı tüketen, yavaş öğrenen ve odaklanması çabuk dağılan bir nesil ortaya çıkarabilir.
- İleriki yaşlarda sağlıklı arkadaşlıklar ve ilişkiler kurmakta zorlanan bir yetişkin oluşturabilir.
- Gerçek hayatta sabırsız ve tahammülsüz bireyler doğurabilir.
- Toplumsal değerlerle bağı zayıf bir yetişkine dönüşebilir.
Kısaca özetlemek gerekirse;
“Amaçlı ve planlı, bilimsel temelli geçmişten geleceğe kültürel aktarımlarla birlikte dijital yaşam içselleştirmek, onun kölesi değil onun kullanıcısı ve öznesi olmayı becerebilmek insanoğlu için elzemdir. Zira gerçek yaşam deneyimlerinin ve gerçek insanlığın yok olmasıyla karşı karşıya kalacağımız bir süreci de ifade edebiliriz.”