İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Yaşam Kültür, ahlak ve etik!

Kültür, ahlak ve etik!

Hayattaki en derin teslim oluşlarımızın aslında ne kadar keyfi dayanaklar üzerine kurulu olduğunu kabul ederek, onlarla alay edebiliriz belki ama bu onların üzerimizdeki boyunduruğunu gerçekten gevşetmeye yetmez; çünkü alay, inanç kadar derinlere inmez.

Hayattaki en derin teslim oluşlarımızın aslında ne kadar keyfi dayanaklar üzerine kurulu olduğunu kabul ederek, onlarla alay edebiliriz belki ama bu onların üzerimizdeki boyunduruğunu gerçekten gevşetmeye yetmez; çünkü alay, inanç kadar derinlere inmez.
Bu düşünce bir nebze olsun avutucuysa, kısmen bizi bir yığın yorucu zihinsel işe gark olmaktan kurtardığı, kısmen de kültürümüzde gerekçelendirilmesi oldukça güç şey olmasındandır.
Hayatımız, akli sorgulamalara kapalı olan     belirli inançlar üstüne kuruludur.
Benim kültürümle sizinki arasında bir yargılama yapamam; çünkü benim yargım benim kültürümün içerisinden tanımlanmaya mahkumdur, dışarısındaki tarafsız bir noktadan değil. Dışarıda tutunacak bir dal yoktur. Yani ya içerideyiz ve     yargıya dahiliz ya da dışarıdayız ve konu dışıyız.
Neyse ki, her yaptığımızı kuramsal açıklamalarla desteklememiz gerekmiyor; zaten bunu     yapmak da olanaksızdır. Aslında, gerçekliğin     hiçbir konuda hiçbir görüşü yoktur. Ahlaki değerler, başka her şey gibi, rastlantısal şekilleniş ile, kültürel geleneklerin yüzer-gezerliğiyle ilgili bir meseledir. O halde kültür inişli çıkışlı bir dip         çizgidir; ama yine de bir dip çizgidir.         Köklerimizdeki en uç noktaya kadar uzanır.
Aslında onun ötesine bakabiliyor olsaydık bile gördüğümüz şeyin kendisi yine kültür tarafından belirlenmiş olurdu. Kültür, inceleyemeyeceğimiz kadar derinlere işlemiş olan bir kendiliğinden     alışkanlıklar kümesidir ve bu yapısı, onu     eleştiriden muaf tutar.
Kültürün genel olarak eleştiriden muaf olan     karakteri, toplumsal hayatımıza ahlaki değerler ve etik duruşlar biçiminde intikal ettiğinde, hiç kimse, hiçbir davranış ve tutumu eleştirinin sert oklarından azade tutamaz. Çünkü ahlak ve etik, kültür gibi ucu bucağı belirsiz genellemelerin     arkasına sığınıp orada dokunulmaz olarak     varlığını koruyamaz.
İyi kötü ayrımı, doğru yanlış denklemi öyle     sanıldığı kadar kültürel genellemeler belirsizliği içinde sebat edemez. İnsan doğası, iyi ve kötüye, doğru ve yanlışa sanıldığından çok daha duyarlıdır. İnsan doğasının en köklü temellerinden biri sevgidir. İnsan soyunun devamlılığını sağlayan en güçlü, duygu sevgi olduğu içindir ki, hem     sahiplenme hem de koruma dürtüleri olağanüstü gelişmiştir.
Koruma ve sahiplenme dürtülerinin kaynağında iyi ve doğrunun sarsılmaz meşruiyeti bulunur. İyi ve doğru olmadan ya da iyi ve doğrunun meşruiyeti olmadan, hiç kimse hiçbir şey için kılını bile kıpırdatamazdı. İyi ve doğrunun kültürel kavramlar olduğu aşikar ama bu kavramlar Ahlak ve Etik giysileri içinde gerçek işlevlerine kavuşunca, belirli bir konuda yargı ve karara dönüşürler. Yargı için etik, karar için ahlak, elzemdir.
İnsanlara doğruyu, sadece doğruyu söylemek, bir kültürel kod değil ama hem ahlaki bir görev hem de etik bir sorumluluktur. Bazen bu doğrular, çok şiddetli tepkilere neden olsalar bile, bunu     söylemek, bu doğrularda ısrar etmek, erdemli     olmanın gereğidir.
Herkesin farklı doğruları olabilir. Bu normal ve meşru bir olgudur; çünkü her insan ayrı bir hayat yaşar ve bu hayata dair çok farklı düşünceler     geliştirir. Esasen farklı düşüncelerin var olma ve giderek gelişme sebebi, hepimizin farklı hayatlar sürdürüyor olmamızdır. Hepimiz kendi toplam hayat pratiğimizden etkilenir ve ona göre     psikolojik bir karakter kazanırız.
Peki bu farklılık, farklı düşünceleri dile getirmeye engel mi? Hayır. Peki, bu farklılığa rağmen kimi düşüncelerin yanlış ya da doğru olduğunu söylemek mümkün değil mi? Elbette mümkündür. Hatta mümkün olmaktan öte, gereklidir. Esasen, bu düşünce alışverişine yasak koyduğumuzda     sosyal varlık olma şansımızı da yitiririz.
İnsanoğlu sosyal bir varlıktır ve ancak bir     başkasının katkısıyla hayatını idame edebilir. Bu katkıların en değerlisi hiç kuşku yok ki düşünsel zihinsel katkılardır. İyi ve doğruyu tartışmayan, kötü ve yanlışa mahkum kalır. Ortak iyiler ve ortak doğrular, aslında üstüne hayatımızı ve     uygarlığımızı inşa ettiğimiz temel zeminlerdir.