İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Yaşam Lal düşlerimizi yiye yiye!

Lal düşlerimizi yiye yiye!

Şarabın adı kötüye çıkmış, kendi hoş, Hele bir güzelle içersen daha bir hoş; Harammış şarap, olsun, bana göre hava hoş; Hem, bana sorarsan, haram olan her şey hoş. Hayyam

Şarabın adı kötüye çıkmış, kendi hoş,
Hele bir güzelle içersen daha bir hoş;
Harammış şarap, olsun, bana göre hava hoş;
Hem, bana sorarsan, haram olan her şey hoş.
Hayyam
Hayat buzdan bir bayram yeri gibi olsa da, adım başı çoğalarak devam eder rüyalarımız. Yaşama dair yazılan bütün senaryolar, bir yalvarış sahnesi, bir arena. Durmadan dönen bir çemberin içinde, yüreğimizde kopan her aydınlığın rehin kalması ve sevgiyi çoğaltamamanın yorgunluğu. Ayaklarımız yorgun, ellerimizle de üstümüze sinen kirleri silmeye çalışıyoruz.
Varlığımızı saran, rehin alan bu korku, aymazlık ve çürüme bize sunulan ya da dayatılan kulağımıza küpe olacak bir rastlantı mı? Veya boranların okşadığı bir mevsimden sonraki kaçınılmaz ruh hali mi? Erozyona uğrayan değerler sonrası, nedense çoğumuz tövbe ayınları yaparcasına geçmişe takılıp, yüreğimizdeki buz dağlarını eritmeye çalışıyoruz. Deyim yerindeyse, içimizde veya yaşamda saklanıyoruz. Oysa nereye dönsek, dökülen, yok olan bir yanımız yüzümüze çarpıyor. Yaşama cesurca ve tutkuyla katılmada gittikçe uzaklaşıyoruz.
Her birimiz düşler kurardık. Düşlerimiz göğün maviliklerini öpecek kadar temizdi. Gelecek ise bir güneş gibi içimizi ısıtıp, aydınlatıyordu. Şimdi ise insanların yüzlerindeki mutluluk, kuruyan bir yaprak gibi kaldırımlara düşüyor. Gelecek kaygısı bir ömrü ateşe vermek gibi hazin. Evet, biz kendimizi, gerçekliliğimizi en sevimsiz şeylerle örtüp, lal düşlerimizi yiye yiye bir hayatın içinden geçiyoruz. Gözlerimiz yağmaya hazır bir bulut gibi ağlamaklı. Resmen tarih bize dudak büküyor...
Sürekli gelişmiş bir ülke olmakla övünüyor olsak da, bunun toplumsal yaşamda karşılığı yok gibi. Gittikçe yoksullaşıyor ve bizleri bir arada tutan değerlerde çürümenin tanığı oluyoruz. Uçlara doğru çekilerek ayrışıyor, ayrıştırılıyoruz Temel hak ve özgürlüklerden gittikçe geriye doğru giden bir süreç var. Günlük gazetelere göz gezdirdiğimizde, gözümüze çarpan haberlerin çoğu terörle ilişkilendirilen operasyonlar, tutuklamalar, suçlamalar vb. Gelişmiş demokratik bir ülke ve yığınla çözülmemiş sorunlar…
Toplum olarak veya günlük yaşantımızda "eyvah" dedirtecek o kadar çok olay duyup, karşılaşıyoruz ki, kendimizi "eyvah" demekten alıkoyamıyoruz. Korku dolu, uyumsuz ve bir o kadar da saldırgan bir kültür oluşturuldu. Zaman toplum olarak bizi nereye doğru sürükleyecek ve daha neler yaşayıp göreceğiz…