İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Yaşam Mızmızlık ve megalomani...

Mızmızlık ve megalomani...

Çocukken hepimizin sıkça duyduğu 'mızmız' kelimesinin aslında özlemle yad ettiğimiz çocukluğumuzda kalmadığını, hayatımız boyunca yaşadığımız onca dert ve sıkıntıyla birlikte olgunlaşma, yaşlanma sürecinde de devam ettiğini görür, hisseder, bazen güler, bazen de ağlarız..

Çocukken hepimizin sıkça duyduğu 'mızmız' kelimesinin aslında özlemle yad ettiğimiz çocukluğumuzda kalmadığını, hayatımız boyunca yaşadığımız onca dert ve sıkıntıyla birlikte olgunlaşma, yaşlanma sürecinde de devam ettiğini görür, hisseder, bazen güler, bazen de ağlarız..
Çünkü mızmızcılığın yanına birde kıskançlığı koydunuz mu o zaman, 'seç pirinçteki taşları' sözünü hatırlar ve işkence denen bir süreci yaşamaya başlarsınız.
Evet, 50 yaşına dayanmış, 51. yaşıma merhaba demeye hazırlandığım şu günlerde benim yaşımda hatta bir, iki yaşta ileride olanların hala o çocukluk sürecinde kalıp, mız mızcılıklarına birde, şüphe, kurgu ya da mevcut bir rekabetin farkında olmaktan doğan bir ruh hali olan kıskançlığı ekleyip, çocukluğumuzdan kalma saten vücutları gerip, burdukları şu günlerde beni de geren bir soru sorulur; O da, 'Rahat mısın?' sorusuna aranan cevap aramaya başlarsınız.
Sanal ortamlarda 'mutluymuş' ayakları ile bol bol pozlar vererek, karanlık gecelerde yattıkları yataklarında ördükleri örümcek ağına yenilerini çekip, sonra da kanını emene kadar kullanıp, kenara atma hesapları yapanların bir günde o ağa düşenin mız mızcılığa, kıskançlığa dayanıklılığı ile param parça olacağını hesaba katmayanların kendi kıskançlıkların da önce kanser şüphesi ile ardından kahrolup, öleceklerini de hesaba katmazlar.
Belki de bunlar yaşanmadan bir anda beklemedikleri bir yerde üzerilerine he an çekilecek olan sert bir kırmızı çizgi ile yok olup gideceklerini de hesaplamazlar.
Evet mız mızcılık ve kıskançlığın insan genini bozan bir sağlık sorunu olduğunuda belirtmek de gerekir.
Çünkü Tıp'da psikolog, asabiye ve sinir hastalıkları dalı olan eğitim gören doktorlar boşun okumuyorlar bu tür hastaları iyileştirme mücadelesi vermek için.
Her bir şeyde kusur bularak hiç bir şeyden memnun olmayan bu tiplerin diğer bir hastalık olan ve her an patlamaya hazır bekleyen bir faciaya olan kıskançlık, büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusu, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırması olan megalomani bataklığında aslında kendilerini batırdıkları da diğer bir gerçektir.
Bu mızmızcılık ve kıskançlıkların size de yansıması ve yaşamınızda yarattığı derin yıkımlara neden olsa da; 'Sabır çekip, giden değil, 'bu da geçer Allah kerim' diyen, yüreğinizle 'size sarılan canlar olsun dost dergahınızda..' diyerek, size yaşatılan ve diğer adı Çin işkencesi olan işkencesinden bir an önce uzaklaşarak teselli aramak en güzeli...
Çünkü bir hastalık olan mız mızcılık ve kıskançlık öyle bir olumsuz atmosfer yaratır ki onu yansıtanların oyununa gelir, bir anda şu günlerde sık sık İstanbul ve çevresini sallayan artçı depremler de olduğu gibi sarsılır bir anda tsunamiye dönüp, onlarında içinde olduğu tüm alanı bir anda silip, süpürür, yaşam denen ortamı yıkar geçersiniz.
Oynanan oyun da zaten budur.
Ha unutmadan bu anlatmaya çalıştığım ruh halimi Fakir'den Nağmeler deyip, geçmeyin sakın, iyi düşünün...