İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Yaşam Uçuş fobisinin kaynağı nedir?

Uçuş fobisinin kaynağı nedir?

Her fobi, gerçekte insan canlısını hayatta tutan içgüdüsel korkuların artmış halini ifade eder. Psikolojinin üstatlarından Seligman, bu veriden hareketle şu ilginç noktalara dikkati çeker:

Her fobi, gerçekte insan canlısını hayatta tutan içgüdüsel korkuların artmış halini ifade eder. Psikolojinin üstatlarından Seligman, bu veriden hareketle şu ilginç noktalara dikkati çeker: Muhtemelen, içimizde kimse, koyun, telefon, buzdolabı, bilgisayar fobisi gibi tanımlamalar işitmemiştir. Ancak, kan, kedi-köpek, uçak, kapalı alan, yükseklik ve benzeri fobiler ile pek çoğumuz yüz yüze gelmiş, hatta bunlardan bizzat muzdarip olup tedavi çaresi aramışızdır. Yüzyıllardır bizimle yaşayan koyun canlısının bizler için tehdit edici olmayıp da, mesela kedilerin bazılarımız tarafından hala tehditkar olarak algılanması psikoloji bilimi açısından oldukça anlaşılabilir bir haldir. Bir başka örnekle, bilgisayarın, televizyonun içine elimizi sokarak hiç bir uzmanlığı olamayan amatör tamirciler olmaya çabalamamız çok tehlikeli olmakla birlikte, elektrik çarpması tehdidine boş verebilmekteyiz. Hatta, salt bu boş vermişlikten ötürü elektrik akımına hafifçe kapıldığımız anlar dahi olmuştur. Buna rağmen, çevremizde elektrik fobisi olan kimse duymayız. Ama boyları bir kaç milimetreyi geçmeyen ve onların bizim için değil, aslında bizim onlar için tehdit unsuru olduğumuz böceklere karşı son derece fobik davranışlar sergileyebilmekteyiz. Seligman, bu hali biyolojik yatkınlık ile açıklar. Atalarımızın varlığını tehdit eden her unsur (mesela, zehirli canlılar, doğal felaketler v.b.) halen bizlerin de varlığını tehdit etmektedir. O halde, alt beynimizin salt bizleri kollamak amacıyla aşırı uyarılması, fobileri bizlere armağan etmesi de anlaşılabilir bir işleyiş şeklidir. Evet, öğrenen organizmalarız. Ancak, sinir sistemimiz olumsuzu olumludan çok daha hızlı kaydetmektedir. Niçin? Çünkü, olumlu yaşam olayları varlığımızı tehdit etmez. Mutlu bir doğum günü anısını tüm detaylarıyla hatırlamasak da, zarar görmeyiz. Ama çantamızı çalmaya çalışan bir kapkaç zanlısının bize yaşattığı felaket anını bir ömür boyu zihnimizden silemeyebiliriz. Çünkü, ani ve şiddetli bir ölüm tehdidi karşısında çaresiz kalmışızdır. İşte, fobiler, tıpkı bu örnekte olduğu gibi gelişir. Yakın aile üyelerini taklit ederek yeni davranışlar kazanan çocuk, onlarda gözlemlediği korku tutumlarını da öğrenir. Ya da uçak kazalarına dair bir belgesel izleyen bir yetişkin yolcuların yaşadığı dehşet, karmaşa, korku ve çaresizlik anlarını gördüğünde, hızla uçak fobisi edinebilir. Çünkü, intiharlar ve gönüllü ölüm (birini veya bir değeri savunmak için ölmeyi seçmek) dışında, hiç bir halde ölüme karşı sakin ve istekli değilizdir. Ölüm endişesini deneyimlediğimiz her dakika beynimize kazınır adeta. O yüzden fobilerin edinilmesi kolay, bırakılması güçtür. Ve yine o yüzden, her fobinin edinim sürecinde çoğu kez tek tekrar, o olumsuz davranışı öğrenmemiz için yeterli olmaktadır. Yaşantılanan korku ne kadar şiddetli yani bir başka ifadeyle, algılanan ölüm tehdidi ne kadar yüksek ve içinde bulunulan durumu kavrama-başetme becerileri ne kadar düşük ise fobik davranış da o kadar şiddetlenir. O halde bir kere yerleştikten sonra terkedilmesi çok çaba gerektiren tüm nörotik davranışlarda olduğu gibi, fobilerde de öncelikle fobik davranışın nesnesi hakkında sağlıklı bilgi edinmek gerekmektedir. Bir diğer önemli nokta da, yaşamın sonluluğu hakkında varoluşumuzla süreğen bir kavgaya tutuşmak yerine kabul olgunluğu yolunda çaba sarf etmek olsa gerek. Bu çabadır ki, var oluşumuzun biricik anlamını para, ölümsüzlük, mal varlığı, süreğen mutluluk ve her alanda mükemmeliyet gibi yaşamsal gerçekliğin naif dokusunu yok eden faktörlerden bizi kurtarabilir. Ve belki de, dostluk, amaçlılık, sevecenlik, sosyal bütünlük, evrensel değerler gibi çok daha insancıl öğelerle donatılmış keyifli bir hayata bizleri taşıyabilir. Yine de, uçuş fobisi salt olarak varoluş kaygılarımızı sorgulamakla dinmez.