İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

NEREDESİN BE ROUSSEAU?

YAYINLAMA:

Ajandalarda yapılan iyiliklerin metodunu konuşmak ve yarın nasıl bir dünya bizi bekliyor bunu görmek var. İnsani yardım dünyasının Davos’u olarak tanımlayabiliriz. Dünya insani sisteminin geldiği noktayı görmek için önemli bir fırsat. Tabii şehri de. Şehir küçük olduğu için hemen her yer yürüme mesafesinde. Duraklarımdan biri Kırık Sandalye olarak isimlendirilmiş devasa bir heykel. Sandalyenin bir bacağı kopmuş, savaşta zarar gören sivilleri temsil ediyor. Büyük ölçüde kara mayınlarına karşı bir sembol. Dünyada kara mayınlarının yasaklanmasına dair anlaşma bu heykel vücuda geldikten sonra kabul edilmiş. Etkisi var mısır bilmiyorum ama hemen arkasında müsebbibi olan ülkelerin bayrakları dalgalanıyor: Birleşmiş Milletler ’in Cenevre’deki merkezi. Suriye’de yaşananları görünce aslında dört ayaklı sandalyenin kırık bacaklarının daha fazla olması gerektiğini düşünüyorum.

Yolumuzda Hapishane temasını işleyen Uluslararası Kızılhaç Komitesi Müzesi’nin sergi açılışı var. Daha önce Kızılay vesilesiyle Antalya’da bir araya geldiğimiz iletişim sorumlusu beni Fransızca yapılan sergi toplantısına alıyor. Kazara girdiğim basın toplantısının ardından küratör eşliğinde sergiyi gezmeye başlıyoruz. Sergi, hapishanenin insanlığın bulduğu insancıl çözümlerden biri olduğu vurgusuna sahip. Ama geldiğimiz çağda bunun gerekli olup olmadığı başka cezalandırma yöntemleriyle suçluların ıslah edilip edilmeyeceğini tartışıyor sanat aracılığıyla. Hapishanelerin temel işlevi ıslah mekanizmasını çalıştıramadığını vurguluyor. Suç ve ceza kavramlarını irdeleyen serginin ufku maalesef dört duvarla sınırlı kalmış. Göç yolları tıkanmış mülteciler, Gazze Şeridi’ne hapsedilmiş Filistinliler ve Suriye’de bombardıman altında yaşamaya çalışan siviller bu serginin yani hapishane kavramının sınırları içinde değil. Dünya sisteminin topyekûn cezalandırdığı insanlar yerine bireysel, perakende verilen cezalara odaklanılmış.

Toplantıların ardında Jean Jaques Rousseau’nun evine gidelim dedik. Malum Toplum Sözleşmesi’ni yazmış birisi. Aklıma ablamla yüksek lisans çalışmasında kullanmak için doksanların başında Kadıköy sahaflarında aradığımız Emile kitabı geldi. Çocuk terbiyesine dair kitap yazan bu düşünür dört çocuğunu bırakıp alıp başını gitmiş. Müze evine vardığımızda bizi bir sürpriz karşıladı: Ev restorasyondaydı. Hemen yanındaki Reform Kilisesine gidelim diye düşündük. Hani şu Protestanların sembolik mekanlarından, Kalven’in mekânı. Kiliseye girdiğimizde sade bir mimari bizi bekliyordu. Kalvinist damarları tutmuş ve kilise kulesine çıkmak için para ister olmuşlardı.

Bir bacağı eksik bir sandalye, dar anlamda bir hapishane ve evinde olmayan bir düşünür. Kalvenizm’in başkentinden aktaracaklarım bu kadar. Bu aynı zamanda dünya insani sisteminin anlatıldığı salonlardaki konuşmalarla da uyumlu. Bol fikir, dar teori ve çok cılız çıktılar. Kırmızı üzerine beyaz haçı olan İsviçre bayrağının ters çevrilmiş hali olan Kızılhaç amblemi e aslında yapabileceklerinin sınırını ve kurucu düşüncesinin perspektifini gösteriyor. Rousseau evde olaydı konuşacak çok şey vardı.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...