İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

BAROK DÖNEMİ 3 - TÜRK MÜZİĞİ 

YAYINLAMA:

Yahya Nazım Efendi’nin yüreğine dolanları, güçlü tiz durak Muhayyer perdesi üzerinde buselik çeşnisiyle her hecede uzun uzun aradı. Bir hecenin çok nota ile ifade edilmesi, bir adımda uzun uzun soluklanmak gibiydi. Esere eşlik ederek ilerledi.

“Didem yüzüne nazır, nazır yüzüne didem

Kıblem olalı kaşın, kaşın olalı kıblem”

Kent içinde büyük çarşı yanında alışılmıştan uzak, yaratıcı bir yaklaşım sergileyen, Osmanlı Mimarisinde eşi olmayan çok kenarlı poligonal ve görkemli dış kütleye yerleşmiş avluya girdi. Nuruosmaniye Külliyesi yeni bir çağın başlangıcını tanımlayan tarihi değeri çok yüksek bir anıtsal uygulama olarak karşısında duruyordu. Pencereler üzerindeki “S” ve “C” eğrileriyle oluşturulan kemerlere göz gezdirirken, Hafız Post’un yürük semaisindeki farklı durumu anımsadı.

“Gelse o şuh meclise, naz-ü tegafül eylese

Reng-i hicabı gülşen-i meclisi gülgül eylese”

Binanın düşey pilastlarla yaratılan çok parçalılık şekli, aydınlık-gölge etkisini arttırıyordu. Baroksu bir atmosfer yaratan bu durumla, İsmail Dede Efendi’nin hicaz eserlerine gülümsedi.

“Mah yüzüne aşıkanım, taze bitmiş gül fidanım

Efendim nazlı cananım, seni gayet sevdi canım”

Aşırı süslemeyle kendini belli eden saray sanatı olarak bilinen Barok sanatını Fransız ve İtalyan etkilerini duyumsadı. Osmanlı Barok üslubu ile ilk inşa edilen bu yapıda, Nuruosmaniye Camii ve Küllüyesi’nde kulaklarında Osmanlı Klasik Müziği yankılandı. III. Selim ve Itri’nin eserlerinde, bir “ah” terennümünün çok sayıda notayla nasıl ifade edildiğinin hayranıydı. Lakin, dudaklarından dökülen, her biri bir inci tanesi olan öğrencileriyle birlikte çalıştıkları Dede Efendi’nin eseri oldu.

“Ey büt-i nev eda, olmuşum müptela

Aşıkım ben sana iltifat et bana”

Şiirin dili, musikinin dili ile uyumlu bir şekilde eşleştiğinde, musiki güzelliğinin bugüne taşınmış örnekleri ağır ağır yüreğinden geçti. Hacı Arif Bey, Nikağos Ağa, Tamburi Mustafa Çavuş, Denizlioğlu Ali Bey, İsmail Hakkı Efendi eserlerini yad etti. Yeni nesle emanet edeceğimiz eserleri sadece korumak yerine, bestekarlarımızın yaşama şekilleri ile dönemlerini aydınlatan filmlere imza atabilmeyi istedi. Her bir sahnesinde eser zenginliğinin ardındaki ruh zenginliğinin eşleşmesini yaşamak istediği filmleri düşledi.

Tarihte, 1600-1750 yılları arasında kalan zaman dilimi, Barok Dönemi olarak adlandırılıyordu. Barok Dönemi’nin temeli, İtalyan ve Fransız etkilerinden yola çıkarak, ülke kültürlerinin tortusunun ifadesi olarak karşımıza çıkan müzik, en değerli mirastı. Fransız etkisinde kalan Osmanlı Barok Dönemi Eserleri, müzik eserlerinde de benzer etkisini sürdürmekteydi. Karşılaştırmalı hareket edildiğinde, toplumsal yaşama şeklini belirleyen insan davranışlarının etkilerinin, her şeyin çok üzerinde yer aldığını yeniden gördü.

Müziğin önünde eğildi!

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...