İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

İHTİYATLI KÖTÜMSER

YAYINLAMA:

Uzun sayılabilecek kitap kolayca okunuyor ve akılda çok güzel noktalar bırakıyor. Benim aklımda neler kaldı? İlber Ortaylı güzel bir ömür sürmüş ve sürüyor ve bizim de bunu yakalamamız mümkün. Hiç mükemmel bir insan değil ama mükemmelliği aramaktan da vazgeçmemiş. Bir de kilo veremeyeceğini kabullenmiş görünüyor. İşin şakası bir yana, iyi bir röportajcının güzel bir kitap için neden önemli olduğunu sayfalar arasında görebiliyorsunuz. İlber Ortaylı, bazen genelleme kolaycılığına sapacak gibi olsa da Yenal Bilgici saygı ve ustalıkla ana mecraya sevk ediyor. Bu mühimdir, çünkü mesleğinde ilerlemiş kişilere hata ya da eksikliğini söylemek, hele bunu saygıyı bozmadan söylemek zor bir iştir.

Kitabın genel duygusuna gelince. İlber Ortaylı hiç de şaşırtıcı olmayan şekilde kötümser bir insan olarak karşımıza çıkıyor. Bunu kabul edeceğini düşünmüyorum ama kendisi iflah olmaz bir kötümser. Yılların getirdiği tecrübeler onu dünyanın genel gidişatından memnun olmayan bir insan yapmış. Nerede okuduğumu hatırlayamadığım bir cümlede şöyle diyordu: “1980’lerde Saraybosna’da genç olmak güzeldi. Çünkü 1980’li yıllarda Saraybosna’daydım ve gençtim.” Herkes kendini ve eski günleri arar, bunda şaşılacak bir şey yok. İlber Ortaylı insanlığın genel durumu hakkında pek iyimser değil. Satır aralarında imparatorluklar çağına duyulan derin özlem var. Elitliği de son derece doğru argümanlarla savunuyor ve elit olmamız gerektiğini söylüyor. Ancak geçmiş büyük medeniyetlerin neredeyse tamamının bir çöküş yaşadığını ve bunların yerine daha iyisini yahut bir benzerini koyamayacağımızı düşünüyor. Kitap özü itibariyle büyük bir düşüş yaşadığımızı söylüyor. Çakılmak üzereyiz ve İlber Ortaylı paramparça bir ceset olmamızı da pek istemiyor açıkçası. Kötümser olması kötü birisi olduğunu göstermiyor. Aksine içinde yıllarca biriktirdiği bir iyilik duygusu var. Satırlara bunlar taşıyor. Torununu derin bir sevgiyle sarmalayan tonton bir dede o son tahlilde. Bundan gurur da duyuyor.

İhtiyat kısmına gelince: Medeniyetlerin büyük düşüşü sırasında insanların içindeki gayreti görüyor ve yanılmış olabilme payını saklı tutuyor. Kendi neslinin yaptığı ahmaklıkların yeni nesiller tarafından tekrarlanmaması temennisini destekleyecek gelişmeleri coşkuyla karşılıyor.

Kitap bir ömür nasıl yaşanacağına dair güzel önerilerin yanı sıra bir ülkenin nasıl yarına hazırlanabileceğinin ipuçlarını veriyor. “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkanını vermiyor” demiş Ahmet Hamdi Tanpınar. İlber Ortaylı ise insanın kendisiyle meşgul olmasının ülkesi için yapabileceği bir iyilik olduğunu anlatıyor ana fikir olarak.

Kitap farklı yönleriyle ele alınacaktır ama yeni bitirdiğim bir kitabın ardından aklımda kalan tortular bunlar. Çok kişinin okuduğu bir kitap olacağı için en azından bundan sonraki “memleket” tartışmaları için sağlıklı bir şey sunacaktır.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...