İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

FIRAT'IN KENARINDA

YAYINLAMA:

Sabahın çok erken saatleri olduğu için yol boştu. Fırat’ı izleye izleye giderken yolda yaşlı bir amcanın el kaldırdığını gördüm. Gördüm ama duramadım birden. Yaklaşık 1 km yol gittikten sonra geri döndüm. Yaşlı amcayı ön koltuğa alıp yoluma devam ettim.

Yaşlı adam, sabah beşte yola çıktığını, sapağa gelmesi bir saat yol yürüdüğünü öğrendim. “Hayırdır amca” diye sorunca; sakat bir kızı olduğunu, yeşil kart için karakola gittiğini söyledinde içimden çok üzüldüm. Bu kadar yaşlı bir amca neden bu saatte yola çıkar. Devlet kavramı nedir? Devlet sakatı, yaşlıyı, ihtiyaç sahibini arayıp bulacak, utandırmadan ellere muhtaç etmeden sıkıntılarını giderecek bir oluşum değil mi? Ah rahmetli Kazım, biz senin kadar gür sesle düşüncelerimizi söyleyemedik.

Yol öğretmendir

Ben, minibüs, Kazım Koyuncu, Fırat, yaşlı amca ile hep birlikte yolculuk yapmaya başladık. Yolda bir adam daha el etti minibüse. Bu adam çok yaşlı sayılmasa da, yaşı en az 65 civarında idi. Bu adamı da aldıktan sonra çok gitmeden, ilk aldığım yaşlı amca, karakolun kenarında yolda indi. İkinci aldığım amca öne geldi sohbet başladı.

Fırat yine sol yanımızda, ilerledik. Amca bana nereye gideceğimi sordu. Bende “yolum önce Divriği’ne oradan da İstanbul’a olacak” dedim. Memleketimi sordu, söyledim. Ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı ve tabiî ki buna benzer sorular sorarak beni tanımaya çalıştı. Bende ona çok açık yüreklilikle cevaplar verdim. Tuttuğum takımlara kadar anlattım. Dergi çıkarıyorum kısmına takılmış olacak ki, “bak oğul” dedi. “Gerçi siz bunları yazamazsınız ama ben gene anlatayım” diyerek girdi konuya. Önce memleketin genel durumu, öğretmen oğlunun İstanbul’da ki geçim derdini ardından da Anadolu’nun tükenişini özetledi.

Anadolu’ya dair

Lafını hiç kesmedim. Kemah’a kadar bu Anadolu köylüsünün anlattıklarını dinledim. Bir yanımda Fırat, inişli çıkışlı yollar, kısık sesle olsa da Kazım’ın hüzünlü müziği ve amcanın anlattıkları. Başka bir moda girdim birden. Ülkenin geldiği durumu öyle iyi süzmüş ki nasıl anlatayım. Anadolu’da biten tarım ve hayvancılık, bitmeyen kardeş kavgası vs her şey.

İçinde bulunduğum ortamı özetlemem çok zor. Bazı anlar gerçekten yaşanmalı. Bir saatlik yolculuktan sonra son anlattığı betimleme aslında her şeyin özünü anlatıyordu. “Evlat, biz eskiden aynı evde 8 kişi yaşardık. Bir öküzün sürdüğü tarladan sekiz kişi doyardık. Tarla aynı tarla, ekin aynı ekin ama bir traktörün sürdüğü tarladan iki kişi doyamıyoruz. Ektiğimizin karşılığını alamıyoruz. Açıkçası harcanan emek ve para, elde edilen ürünü karşılamıyor” dedi.

Bir öküzün sürdüğü tarladan doymak

Evet, ‘bir öküzün sürdüğü tarla’ sözü bana çok anlamlı geldi. Öküz, tarla ve kadınlar. Nazım’ın şiiri geldi aklıma. Bu sözlerin üzerine ben ne yazayım. Anadolu’da hayvancılık bitmiş, tarım ise bitmek üzere. 1980’lı yıllarda kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri olan ülkem maalesef eskisi gibi kendi kendine yetememekte. Köylüsü, kentlisi gelecekten ümitsiz. Tüketim toplumu olmuşuz açıkçası.

Yazacak çok konu var elbet, gidilecek, dinlenecek de çok insan. İlkokula giderken ünite dergilerinde gördüğüm, hayal ettiğim Anadolu yok artık. Ama artık birileri bilmeli, ya da bu toplum anlamalı ki ‘başka Anadolu’ da yok. Fırat’a ve isminden sabıkalı İliç’e veda edip Kazım’ın ‘Dido Nana’sı ile Divriği’ne doğru yol aldım.

Not: Bu yazıyı 5 Mart 2011 yılında yazdım. Yeniden düzenleyip Yenibirlik okurları ile paylaşmak istedim. Tekrar okuduktan sonra hiçbir şeyin değişmediğini üzülerek gördüm…

Fırat Nehri

Türkiye topraklarında doğup, Irak’ta Basra Körfezi’nde denize dökülen Fırat Nehri yaklaşık 2800 km uzunluğundadır. Fırat Nehri, Türkiye sınırları içerisinde 1263 km yol kat etmektedir.. Yine aynı şekilde Türkiye topraklarında doğup, Fırat Nehri ile birleşip Şattülarap’ta Basra Körfezi’ne dökülen Dicle Nehri’nin toplam uzunluğu 1900 km civarındadır. Bu mesafeler iki nehrin toplam havza uzunlukları değildir.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...