İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

SOSYOLOJİ MAHKUMLARINI YAZMAK

YAYINLAMA:

Böyle olunca da merak zihinlerin buluştuğu bir nokta oluyor. Kitabı kendi namıma sözlerinin en az yarısını yutmuş bir adamın ifadeleri olarak görüyorum. Ne de olsa istihbaratçılık bulaşmış adama, o kadar ketum olsun. Diğer yandan objektif olma adına yüzeysel ve eksik kalmış değerlendirmeler, gösterilen “büyük” resmin tam olarak anlaşılmasını engelliyor.

Tümüyle de yabana atmayın ama. İlginç çıkarımları barındırıyor: İki koca devlet, Çin ve Hindistan (1962’deki küçük örneği saymazsak) neden hiç savaşmamış? Çünkü aralarında kocaman Himalayalar varmış. Dağları aşıp ardındaki toprakları ele geçirmek ne sağlayabilir her iki tarafa? Neredeyse hiçbir şey. Bu nedenle usulca oturuyorlar. Veya Çin ve Pakistan neden iyi iki müttefiktir? Çünkü Hindistan var. Coğrafya politikayı işte böyle şekillendiriyor.

Coğrafya kaderdir diyerek konuyu İbn Haldun’a bağlayıp derin hülyalara dalabilirsiniz. Kaderimizin coğrafyası olan Türkiye’de bunu yapmak çok mümkün değil. Türkiye, farklı katmanlar üzerine kurulmuş bir sosyoloji barındırıyor. Tanımlanması mümkün olmayan bir insan çeşitliliği var. Kendini üstün görenleri sırtından atan huysuz bir at da diyebilirsiniz, çorba olmayı beceremeyince çiğ kalan sebzeye de benzetebilirsiniz. Seçin beğenin alın.

Türkiye’nin sosyolojisi kırdan kente doğru yaşanan büyük göçle, sınırlar dışından gelen diğer göçün karşılaşmasıyla şekilleniyor. Açık ifadeyle çevreden merkeze yürüyenlerin kimliği ile yeni bir Türkiye şekillenecek. Sosyolojinin gidişatı muhafazakar ve milliyetçi bir kimlik arz ediyor. Yani? Artık Türkiye’de muhafazakar olmayan kimsenin toplumda ciddi karşılığı olmayacak. En azından muhafazakarları ciddiye almak zorunda olacak. Sosyolojik gerçeği değiştirmek için çok büyük bir deney yapıldı. Bunun adı 28 Şubat’tı. Müslümanları toplum hayatından enterne ederek yeni bir sosyoloji oluşturulmak istendi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı uyduruk bir gerekçeyle hapse atıldı ve siyaset parçalı aktörler tarafından cebren dizayn edilmeye çalışıldı. Beş benzemez kitle kısa sürede perişan hale döndü ve sonrasında Erdoğan ve ekibinin yükselişi başladı.

Şimdi başka bir sosyoloji mühendisliği ile siyaset yeniden tasarlanmaya çalışılıyor. Yeni bir 28 Şubat demek için erken olabilir ama sosyolojiyi kandırarak binasız bir çatı teşkil ediliyor. İki parçalı bir siyasi atmosferin içindeyiz ve değişen siyaset yapma biçimlerinden çok sosyolojik yapı.

Kimliklerin yeniden biçimlendiği bu süreçte siyasetin sosyolojisini, sosyololojinin siyasetinin belirlediğini söylemek mümkün. İyi hoş ama bir tehlike var: Üretilemeyen ortak akıl ve heba edilen yerli ve milli bir enerji var. Hepimiz Türkiye sosyolojisinin bir anlamda mahkumlarıyız.

Bunu da Sosyoloji Mahkumları isminde bir kitabı yazarak başlatabiliriz. Haydi ilk soru benden olsun. Kürtçü bir parti ile Türkçü bir parti Kemalist bir partinin çatısında kendini muhafazakar bir adayı neden destekler?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...