İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

APARTMANDAKİ İPHONE

YAYINLAMA:

Bundan yüz yıl önce Almanya’nın Weimar şehrinde başlayan mimariden tüm tasarım süreçlerine yayılmış bir akımdan söz etmek istiyorum. Weimar, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Alman aklının toplanma merkezlerinden biri haline geldi. Kısa süreli Weimar Cumhuriyeti’ni de bu kapsamda ele alabiliriz. Farklı gerekçelerle kesintiye uğrayan okul süreci, akıma bağlı mimar ve sanatçıları dünyanın farklı yerlerine savurmuş. Nazilerin yükselişi ile birlikte bu dünyaya yayılmak da çeşitlenmiş. 1935 yılında inşa edilen Florya Atatürk Deniz Köşkü’nü bu kapsamdaki eserlerden kabul edebiliriz. Alman mimarların Ankara’da yaptığı eserler ve sonrasında Türk mimarların bu alandaki katkıları. Sovyetlerin bu alandaki gelişmeleri benimsemesi Türkiye’de bu tarzdan hızla uzaklaşılmasına neden oldu. Bauhaus ekolünün yerini tutabilecek bir başka örnek de yerleşmiş değil. Oturduğumuz apartmanlar bir anlamıyla bu ekolün özü bozulmuş örnekleri. Kökü bizde olmayınca şekli neye çevireceğimizi pek anlayamamışız.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından hızla toparlanan Almanya gereksiz ayrıntılarla vakit kaybetmeyip tüm endüstrisini Bauhaus ekolüne göre yeniden tasarlamış. Braun ürünlerini bunun öncüleri arasında kabul edebiliriz. Traş makinesinden saate, radyodan kahve makinesine kadar. Bu kadar güçlü bir tasarım akımının ABD’de yankı bulmaması imkansızdı. ABD’nin tasarım konusundaki yetersizliğini fark eden Steve Jobs, yeni tasarladığı ürünlerde Braun’un tasarım anlayışından büyük esinlenmelerle faydalandı. iPod adıya piyasaya sürdüğü müzik çalar aslında Braun tasarımlarından mülhemdi.

Bunun öncesinde Macintosh bilgisayarlar da Bauhaus’un etkisinde tasarlanmış. Jobs’un eski kız arkadaşlarından biri onun Bauhaus’a takıntı derecesinde bağlı olduğunu ve bu nedenle onunla yaşayamayacağını ifade etmiş.

Sadece o değil hepimiz Bauhaus takıntılıyız. Evlerimizdeki ankastre mutfaklar, beyaza boyanmış duvarlar ve ellerimizdeki iPhone’lar o zihinsel anlayışın günümüze yansımaları. Bauhaus’tan ayrılamadığımız için apartman yapmaya devam ediyoruz ama yerimiz dar ve boğuluyoruz maalesef.

Yüz yıl önce Almanya’nın küçük bir şehrinde gelişen mimari akım nerede (apartmanlar) ve nasıl nasıl (iPhonelarla) yaşayacağımız öğütleyen rehbere dönüşmüş. Bauhaus sarmalı içinde geçen ömrümüzü başka nasıl renklendirebileceğimizi düşünmek için bu geçmişe bakmakta fayda var diye düşündüm. Aradan yüz yıl geçse de anlayabilmiş değiliz. Beğenilerimizi, uygulamadaki hatalarımızı ve formları yeniden nasıl türeteceğimizi. Cebimizdeki telefonlara da oturduğumuz apartmanlara da sığamamamızın sebeplerinden biri bu olabilir.

Ben neye benzetmiştim bu Bauhus meretini? Hah, şimdi buldum, Cenevre’de gördüğüm Kalvin’in kilisesine. Protestan mimari bu kadar güçlü mü diye sormayın ben de bilmiyorum cevabı. Sadece düşünmeye devam etmeye çalışıyorum. Steve Jobs’a ipucu veren bu yüz yıllık mimari anlayış doğru şekilde baktığımız takdirde bize de bir şeyler fısıldayabilir. Artık ev mi üretiriz yoksa telefon mu veya iyiliği mi türetiriz Bauhaus’la bilmiyorum.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...